EXERCİSES : ALIŞTIRMALAR : OXOMÇ'K'İNAPE (D)

To Have / Part 3
I have: Benim var: Ma miğun (cansız)-Ma miqonun (canlı).
I had: Benim vardı: Ma miğut'u (cansız)-Ma miqonut'u (canlı).
You had: Senin vardı: Si giğut'u (cansız)-Si giqonut'u (canlı).
He had: Onun vardı: Emus uğut'u (cansız)-Emus uqonut'u (canlı).
We had: Bizim vardı: Çkin miğut'es (cansız)-Çkin miqonut'es (canlı).
You had: Sizin vardı: Tkvan giğut'es (cansız)-Tkvan giqonut'es (canlı).
They had: Onların vardı: Entepes uğut'es (cansız)-Entepes uqonut'es (canlı).
I didn't have: Benim yoktu (Ben sahip değildim): Ma va miğut'u (cansız)-Ma va miqonut'u (canlı).
You didn't have: Senin yoktu: Si va giğut'u (cansız)-Si va giqonut'u (canlı).
He didn't have: Onun yoktu: Emus va uğut'u (cansız)-Emus va uqonut'u (canlı).
We didn't have: Bizim yoktu: Çkin va miğut'es (cansız)-Çkin va miqonut'es (canlı).
You didn't have: Sizin yoktu: Tkvan va giğut'es (cansız)-Tkvan va giqonut'es (canlı).
They didn't have: Onların yoktu: Entepes va uğut'es (cansız)-Entepes va uqonut'es (canlı).
Did I have?: Benim var mıydı? (Ben sahip miydim?): Ma miğut'u i (cansız)?-Ma miqonut'u i (canlı)?
Did you have?: Senin var mıydı?: Si giğut'u i (cansız)?-Si giqonut'u i (canlı)?
Did he have?: Onun var mıydı?: Emus uğut'u i (cansız)?-Emus uqonut'u i (canlı)?
Did we have?: Bizim var mıydı?: Çkin miğut'es i (cansız)?-Çkin miqonut'es i (canlı)?
Did you have?: Sizin var mıydı?: Tkvan giğut'es i (cansız)?-Tkvan giqonut'es i (canlı)?
Did they have?: Onların var mıydı?: Entepes uğut'es i (cansız)?-Entepes uqonut'es i (canlı)?
To Have / Part 4
Didn't I have?: Benim yok muydu? (Ben sahip değil miydim?): Ma va miğut'u i (cansız)?-Ma va miqonut'u i (canlı)?
Didn't you have?: Senin yok muydu?: Si va giğut'u i (cansız)?-Si va giqonut'u i (canlı)?
Didn't he have?: Onun yok muydu?: Emus va uğut'u i (cansız)?-Emus va uqonut'u i (canlı)?
Didn't we have?: Bizim yok muydu?: Çkin va miğut'es i (cansız)?-Çkin va miqonut'es i (canlı)?
Didn't you have?: Sizin yok muydu?: Tkvan va giğut'es i (cansız)?-Tkvan va giqonut'es i (canlı)?
Didn't they have?: Onların yok muydu?: Entepes va uğut'es i (cansız)?-Entepes va uqonut'es i (canlı)?
Lazena had a cat two years ago: İki sene önce Lazena'nin bir kedisi vardı: Jur 3'ana 3'oxle Lazenas k'at'u uqonut'u (şurgedgineri).
Nonchona didn't have a car last year: Geçen sene Nonçona'nın bir arabası yoktu: Go3'os Nonç'onas mankana va uğut'u (uşurgedgineri). (*Oğine 3'ana: Önceki yıl) (*T'okseneri 3'ana: Geçen yıl)
I had many boks when l was a student: Öğrenciyken benim birçok kitabım vardı: Mamgure vort'işi dido ketabi miğut'u.
Did you have a blue dress last year?: Geçen sene senin mavi bir elbisen var mıydı?: Go3'os zuğaşperi dolokunu giğut'u i? (*Doloxe meşomokunt'u: İçimde giyiniktim.) (*Dolokunus parça mojavudgi: Elbiseye yama yaptım.) (*Dolokunus parça elavudgi: Elbiseye parça ilave ettim.) (*Dolokunu skani çkamu ren?: Senin elbisen değil ya?)
No, l didn't have a blue dress last year: Hayır, geçen sene benim mavi bir elbisem yoktu: Var, go3'oneri 3'anas zuğaşperi dolokunu va miğut'u.
To Have / Part 5
to have a breakfast: kahvaltı yapmak: k'afalti oxvenu-ç'umaneri oç'k'omaleş oç'k'omu.
to have a lunch: öğle yemeği yemek: ondğeneri geari (öğlen yemeği)-ondğeneri oç'k'omaleş oç'k'omu- ondğeneri geariş oç'k'omu.
to have a diner: akşam yemeği yemek: limcineri geari (akşam yemeği)-limcineri oç'k'omaleş oç'k'omu-limcineri geariş oç'k'omu.
to have a tea: çay içmek: çai oşumu-çai oşvu.
to have a bath: banyo yapmak: xura obonu.
to have a nice time: iyi vakit geçirmek: k'ai ora mek'alapu.
to have a lesson: ders almak: dersi oguru.
To Have / Part 6
I do not have to go: Gitmek zorunda değilim: Oxtimuşi va vore (Gitmem gerekmiyor)-Oxtimu şeni mecburi va vore (Gitmek için mecbur değilim).
Do I have to go?: Gitmek zorunda mıyım?: Oxtimuşi vore i?-Oxtimu şeni mecburi vore i?
I have to write: Yazmak zorundayım: Oç'aruşi vore.
You have to write: Yazmak zorundasın: Oç'aruşi re.
He has to write: Yazmak zorunda: Oç'aruşi ren.
I don't have to write: Yazmak zorunda değilim: Oç'aruşi va vore.
You don't have to write: Yazmak zorunda değilsin: Oç'aruşi va ren.
He doesn't have to write: Yazmak zorunda değil: Oç'aruşi va ren.
Do I have to write?: Yazmak zorunda mıyım?: Oç'aruşi vore i?
Do you have to write?: Yazmak zorunda mısın?: Oç'aruşi re i?
Does he have to write?: Yazmak zorunda mı?: Oç'aruşi ren i?
Don't I have to write?: Yazmak zorunda değil miyim?: Oç'aruşi va vore i?
Don't you have to write?: Yazmak zorunda değil misin?: Oç'aruşi va re i?
Doesn't he have to write?: Yazmak zorunda değil mi?: Oç'aruşi va ren i?
I had to write: Yazmak zorundaydım: Oç'aruşi vort'i.
I didn't have to write: Yazmak zorunda değildim: Oç'aruşi va vort'i.
Did I have to write?: Yazmak zorunda mıydım?: Oç'aruşi vort'i i?
To Have / Part 7
I have my hair cut: Ben saçımı kestiririm: Toma kogovok'vatapap.
They have their houses painted: Onlar evlerini boyatırlar: Entepe oxori mutepeşis boya dosvapapan.
I don't have my hair cut: Ben saçımı kestirmem: (Ma) toma va govok'vatapap.
Do I have my hair cut?: Ben saçımı kestirir miyim?: (Ma) toma govok'vatapap i?
I am having my hair cut: Ben saçımı kestiyorum: (Ma) toma (go)vok'vatapap.
I had my hair cut: Ben saçımı kestirdim: (Ma) toma (go)vok'vatapi.
To Have / Part 8
I have written: Yazdım: P'ç'ari.
I have not wiritten: Yazmadım: Va p'ç'ari.
Have I written?: Yazdım mı?: P'ç'ari i?
I had written: Yazmıştım: P'ç'areret'i.
I had not written: Yazmamıştım: Va p'ç'areret'i.
Had I written?: Yazmış mıydım?: P'ç'areret'i i?
I have been writing: Yazmaktayım: P'ç'arup.
I have not been writing: Yazmakta değilim: Va p'ç'arup.
Have I been writing?: Yazmakta mıyım?: P'ç'arup i?
To Have / Part 9
I have got: Benim var: Ma miğun (cansız)- Ma miqonun (canlı).
You have got: Senin var: Si giğun (cansız)-Si giqonun (canlı).
He has got: Onun var: Emus uğun (cansız)-Emus uqonun (canlı).
We have got: Bizim var: Çkin miğunan (cansız)-Çkin miqonunan (canlı).
You have got: Sizin var: Tkvan giğunan (cansız)-Tkvan giqonunan (canlı).
They have got: Onların var: Entepes uğunan (cansız)-Entepes uqonunan (canlı).
Have I got?: Benim var mı?: Ma miğun i? (cansız)-Ma miqonun i (canlı)?
Have you got?: Senin var mı?: Si giğun i? (cansız)-Si giqonun i (canlı)?
Has he got?: Onun var mı?: Emus uğun i (cansız)?-Emus uqonun i (canlı)?
Have we got?: Bizim var mı?: Çkin miğunan i (cansız)?-Çkin miqonunan i (canlı)?
Have you got?: Sizin var mı?: Tkvan giğunan i (cansız)?-Tkvan giqonunan i (canlı)?
Have they got?: Onların var mı?: Entepes uğunan i (cansız)?-Entepes uqonunan i (canlı)?
I haven't got: Benim yok: Ma va miğun (cansız)-Ma va miqonun (canlı).
You haven't got: Senin yok: Si va giğun-Si va giqonun (canlı).
He hasn't got: Onun yok: Emus va uğun (cansız)-Emus va uqonun (canlı).
We haven't got: Bizim yok: Çkin va miğunan (cansız)-Çkin va miqonunan (canlı).
You haven't got: Sizin yok: Tkvan va giğunan (cansız)-Tkvan va giqonunan (canlı).
They haven't got: Onların yok: Entepes va uğunan (cansız)-Entepes va uqonunan (canlı).
Haven't I got?: Benim yok mu?: Ma va miğun i (cansız)?-Ma va miqonun i (canlı)?
Haven't you got?: Senin yok mu?: Si va giğun i (cansız)?-Si va giqonun i (canlı)?
Hasn't he got?: Onun yok mu?: Emus va uğun i (cansız)?-Emus va uqonun i (canlı)?
Haven't we got?: Bizim yok mu?: Çkin va miğunan i (cansız)?-Çkin va miqonunan i (canlı)?
Haven't you got?: Sizin yok mu?: Tkvan va giğunan i (cansız)?-Tkvan va giqonunan i (canlı)?
Haven't they got?: Onların yok mu?: Entepes va uğunan i?-Entepes va uqonunan i (canlı)?
Simple Past Tense ve Present Perfect Tense / Part 1
Karşılaştırması - 1.Bölüm
Have you washed my shirt?: Gömleğimi yıkadın mı? (Present Perfect Tense): Porça çkimi donaxvi i?-Porça dominaxvi i?
Yes, I have washed your shirt: Evet, gömleğini yıkadım (Present Perfect Tense): Ho, porça skani doginaxvi.
When did you wash it?: Onu ne zaman yıkadın? (Simple Past Tense): Eya mundes naxvi (cansız: uşurgedgineri-Onaxu) (Eya mundes boni (insanın yıkanması, şurgedgineri: canlı)-Obonu)?-Eya mundes çxi (bulaşık vb. yıkanması, uşurgedgineri: cansız)?) (*K'arta ndğas jur fara k'ibirepe pçxip: Her gün iki kez dişlerimi fırçalıyorum.)
I washed it two hours ago: İki saat önce yıkadım (Simple Past Tense): Jur saat'i 3'oxle dobnaxvi. (*Domiboni: Beni yıka)
Simple Past Tense ve Present Perfect Tense / Part 2: ile Örnek Cümleler - 2.Bölüm
I am going to clean the blackboard: Karatahtayı temizleyeceğim: Uçapi3ari pkosaminon.
What am I going to do?: Ben ne yapacağım?: Ma mu p'aminon?
You are going to clean the blackboard: Siz karatahtayı temizleyeceksiniz: Tkvan uçapi3ari kosaginonan.
What am I doing now?: You are cleaning the blackboard: Şimdi ne yapıyorum?: Sen kara tahtayı temizliyorsun: A3'i mu vikip?: Si uçapi3ari pağup/kosup.
Am I still cleaning it?: Ben hala onu temizliyor muyum?: Ma a3'i xolo eya bpağup i/bkosup i?
Yes, you are still cleaning it: Evet, siz onu hala temizliyorsunuz: Ho, tkvan a3'i xolo eya pağupt.
Have I cleaned the blackboard?: Ben karatahtayı temizledim mi? (Present Perfect Tense): Ma uçapi3ari dobpaği i/dobkosi i?
Yes, you have cleaned it: Evet, siz onu temizlediniz (Present Perfect Tense): Ho, (tkvan) eya dopağit/dokosit.
What have I done?: Ben ne yaptım? (Present Perfect Tense): Ma mu p'i?
You have cleaned the blackboard: Siz karatahtayı temizlediniz (Present Perfect Tense): Tkvan uçapi3ari dopağit.
How is the blackboard now?: Karatahta şimdi nasıldır?: Uçapi3ari a3'i muç'oşi ren?
It is clean: O temizdir: Eya paği/temizi ren.
When did I clean the blackboard?: Ben karatahtayı ne zaman temizledim? (Simple Past Tense): Ma uçapi3ari mundes bpaği/pkosi?
You cleaned it one minute ago: Siz onu bir dakika önce temizlediniz (Simple Past Tense): Tkvan eya ar deik'e 3'oxle dopağit.
Present Perfect Continuous Tense / Part 1: İngilizce geçmişte devamlılık - 1.Bölüm
I have been walking all afternoon: Bütün öğleden sonra yürümekteyim: K'arta ondğeriş k'ule goxtimus vore (Bütün öğleden sonra(ları) yürümekte olurum)-K'arta ondğeriş k'ule govulur (Her öğlen sonrası gezerim).
He has been studying Lazish since 2 o'clock: O, saat 2'den beri Lazca çalışmaktadır: Emuk saat'i jurişen doni Lazuri içalişeps.
They have been travelling since last month: Onlar geçen aydan beri seyahat etmektedirler: Entepek t'okseneri tutaşen doni gulunan.
He has been teaching Lazish for five years: O, beş yıldır Lazca öğretmektedır: Emuk xut 3'anaşen doni Lazuri oguraps.
He has been working there for a long time: O, orada uzun zamandan beri çalışmaktadır: Eya, dido oraşen doni içalişeps (*Dido oraşen doni eya oçalişapapan: Çok zamandır onu çalıştırıyorlar) (*Dido oraşen doni emus va açalişen: Çok zamandır o çalışamıyor).
Present Perfect Continuous Tense' ın / Part 2: Olumsuz ve Soru Şekli - 2.Bölüm
I have not been working here for five years: Ben beş yıldan beri burada çalışmakta değilim: Ma xut 3'anaşen doni ak va viçalişep.
It has not been raining for three hours: Üç saattir yağmur yağmamaktadır: Sum saat'işen doni mç'ima mç'ips.
Has she been swimming for twenty minutes?: O, yirmi dakikadan beri yüzmekte midir?: Emuk eçi deik'eşen doni inçvirs i?
Have you been sitting on the wall for two hours?: İki saatten beri duvarın üzerinde oturmakta mısınız?: Jur saat'işen doni duvariş jin gelaxet'it i?-Jur saat'işen doni duvaris gelaxet'it i?
''Present Perfect Continuous Tense'' ile ''Present Perfect Tense 'ın'' / Part 3
Karşılaştırması - 3.Bölüm
I have written: Yazdım (Yazmış bulunuyorum) (Present Perfect Tense): P'ç'ari.
I have been writing: Yazmaktayım (Present Perfect Continuous Tense): P'ç'arup.
What have you been doing?: Ne yapmaktasın?: Mu ikip?
I have been working: Çalışmaktayım: Viçalişep.
What have you done?: Ne yaptın? (Present Perfect Tense): Mu qvi?
What have you been doing?: Ne yapmaktasın? (Present Perfect Continuous Tense): Mu ikip?
He has lived here for five months: O, burada beş ay yaşadı. (Present Perfect Tense): Eya, ak xut tuta dodgitu. He has been living here for five months: O, burada beş aydır yaşamaktadır (Present Perfect Continuous Tense): Eya, xut tutaşen doni ak skidun/xen-Xut tuta ren eya ak na skidun/xen/ren.
I have poured one cup of olive oil into the pan in order to fry potatoes: Patatesleri kızartmak için tavaya bir fincan zeytinyağı döktüm: Dixamarkvalepe oç'vinu şeni t'ağanis ar fincani zeytinyaği gevobi.
I have been pouring one cup of olive oil into the pan in order to fry potatoes: Patatesleri kızartmak için tavaya bir fincan zeytinyağı dökmekteyim: Dixamarkvalepe oç'vinu şeni t'ağanis ar fincani zeytinyaği bgobap.
He has lived in Hopa for many years: O, birçok yıllar Hopa’da yaşadı (şimdi başka yerdedir): Eya, dido 3'ana Xopas skidu/xet'u (*a3'i çkvaneri ar sotxanis xen).
He has been living in Hopa for many years: O, birçok yıldan beri Hopa'da yaşamaktadır (halen Hopa’dır): Eya, dido 3'anaşen doni Xopas xen-Eya, dido 3'ana ren Xopas na xen (*Elan daa Xopas ren-A3'ixolo Xopas ren).
I have been sitting in the room for an hour: Bir saattir odada oturmaktayım: Ar saat'işen doni odas pxe-Ar saat'i ren odas na pxe.
How long have you been studying Lazish?: Ne kadar zamandır Lazca çalışmaktasınız?: Muk'o oraşen doni/Mundeşen doni Lazuri içalişept?-Muk'o ora ren Lazuri na içalişept?
I have been studying Lazish for three years: Üç yıldır Lazca çalışmaktayım: Sum 3'anaşen doni Lazuri viçalişep-Sum 3'ana ren Lazuri na viçalişep.
How long has it been raining?: Ne kadar zamandır yağmur yağıyor? (yağmaktadır?): Muk'o oraşen doni mç'ima mç'ips?-Mundeşen doni mç'ima mç'ips?-Muk'o ora ren mç'ima na mç'ips?
It has been raining for two hours?: İki saattir yağmur yağıyor (yağmaktadır): Jur saat'işen doni mç'ima mç'ips.
The baby has been crying ever since she got up: Bebek kalktığından beri ağlamaktadır: Berek yiseluşen doni imgars.
How long have you been waiting?: Ne kadar zamandan beri beklemektesiniz?: Muk'o oraşen doni çumet?
I have been waiting ever since lunch: Öğle yemeğinden beri beklemekteyim: Ondğeneri gearişen doni pçume.
Past Perfect Tense: Geçmiş Zaman
I had written: Ben yazmıştım: P'ç'areret'i.
You had written: Sen yazmıştın: Ç'areret'i.
He had written: O, yazmıştı: Ç'areret'u.
She had written: O, yazmıştı: Ç'areret'u.
We had written: Biz yazmıştık: P'ç'areret'it.
You had written: Siz yazmıştınız: Ç'areret'it.
They had written: Onlar yazmışlardı: Ç'areret'es.
I had left Hopa before Lazena arrived in Hopa: Lazena Hopa'ya varmadan önce ben Hopa'dan ayrılmıştım: Lazenak Xopaşa va iduşen 3'oxle ma Xopaşen videret'i/vigzaleret'i.
I had eaten the apples before you came in: Sen içeri girmeden önce ben elmaları yemiştim: Si doloxe amaxt'işen 3'oxle ma uşkirepe p'ç'k'omeret'i.
We had prepared their rooms before they came: Onların odalarını, onlar gelmeden önce hazırlamıştık: Entepeşi odape, entepe va moxtuşen 3'oxle dovoxazireret'it.
Had you finished your homework before you went out?: Dışarı çıkmadan önce ev ödevlerini bitirmiş miydin?: Gale va gamaxtuşen 3'oxle dersi doqveret'i i?
She had washed the dishes before her mother came home: Annesi eve gelmeden önce o, tabakları yıkamıştı: Emuk nana muşi oxorişa va moxtuşen 3'oxle saxanepe doçxeret'u-Emuk nana muşi oxorişa muit'u şakis şakis saxanepe doçxeret'u (Annesi eve gelene kadar o tabakları yıkamıştı).
Lazena went to post office after she had written the letter: Lazena mektubu yazdıktan sonra postaneye gitti: Lazenak mektubi ç'aruş k'ule postaxaneşa igzalu/mendaxtu.
When I met her the rain had stopped: Ona rastladığım zaman yağmur durmuştu: Emus mevagişi mç'ima gontaneret'u.
Subordinate Conjuctions: İngilizce Yan Bağlar
if: eğer: egere.
when: ki o zaman: ki em oras.
while: iken: ..şi.
just as: o anda: …şi, em oras.
as soon as: olur olmaz: iqven va iqven.
until: -e kadar: … şakis.
although: rağmen: … (t'u)tina.
before: önce: 3'oxle.
after: sonra: ..ş k'ule.
You study hard: Siz sıkı çalışırsınız: Tkvan k'ai içalişept.
When you study hard: Sen sıkı çalıştığın zaman: Si k'ai içalişişi.
Although you study hard: Sıkı çalışmana rağmen: Muk'o k'ai içalişi tina (*Muk'o k'ai içalişu tina: Sıkı çalışmasına rağmen.) (*Muk'o k'ai viçalişi t'ina: Sıkı çalışmama rağmen).
If you study hard: Eğer sıkı çalışırsan: Egere k'ai içalişina.
If you study hard, you will pass your examination: Eğer sıkı çalışırsan sınavını geçeceksin: Egere k'ai içalişana imtiani mogaginon (*Egere k'ai içalişana imtiani komogap: Eğer iyi çalışırsan imtihanı kazanırsın).
You will pass your examination if you study hard: Eğer sıkı çalışırsan sınavını geçeceksin: Egere k'ai içalişana imtiani mogaginon.
If you are afraid of a dog you cannot enter our house: Eğer köpekten korkuyorsan bizim eve giremezsin: Egere coğorişen gaşkurinenna oxori çkinişa va amagalen.
If you are very tired you must sleep early tonight: Eğer çok yorgunsanız bu akşam erken uyumalısınız: Egere dido dogaç'k'indesna am seri ordo onciruşi ret.
When: Ne zaman, ki o zaman: Mundes.
When did you go?: Ne zaman gittiniz?: Mundes idit/mendaxtit?
When you freeze water it becomes ice: Suyu dondurduğunuz zaman buz olur: 3'k'ari oqinatşi buzi iqven (*3'k'ari dovoqinatşi buzi iqven: Suyu dondurduğumuz zaman buz olur.) (*3'k'ari diqinaşi buzi iqven: Su donduğu zaman buz olur.) (*3'k'ari doqinaşi buzi iqven: Suyu dondurduğun zaman buz olur.).
When you melt the ice it becomes water: Buzu erittiğiniz zaman su olur: Buzi vondğulinatşi 3'k'ari iqven.
When we boil water it becomes steam: Suyu kaynattığımız zaman buhar olur: 3'k'ari gibatşi buhari iqven.
Azlagha broke his leg when he jumped over the wall: Azlağa duvardan atladığı zaman bacağını kırdı: Azlağak duvarişen me3xont'uşi k'uçxe konit'axu-Duvarişen mex3ont'uşi Azalağas k'uçxe konut'roxu (Duvardan atlayınca Azlağa’nın ayağı kırıldı.).
Margalena had lost her bag when I met her: Margalena'ya rastladığım zaman o, çantasını kaybetmişti: Margalena k'ala ok'ovagitşi çanta kogunduneret'u- Margalena memaguşi çanta muşi kogunduneret'u.
The sun was shining when I got up this morning: Bu sabah ben kalktığım zaman güneş parlıyordu: Ma ç'umani yeviselişi mjora çxant'upt'u.
When we arrived in Hopa the sun was setting: Biz Hopa'ya vardığımızda güneş batıyordu: Çkin Xopaşa moptitşi mjora geant'onet'u/gilapt'u.
While - Just As
While
I was listening to the radio while Lazena was sleeping: Lazena uyurken ben radyo dinliyordum: Lazena cant'uşi ma raidio vusimint'i.
You were going while I was coming: Ben gelirken sen gidiyordun: Ma movit'işi si nit'i-Ma movulut'işi si nulut'i.
What was she doing while we were feeding the chickens?: Biz tavuklara yem verirken o ne yapıyordu?: Çkin kotumepes oç'k'omale mepçapt'itşi emuk mu ikipt'u? (*Çkin kotumepes oç'k'omale mepçapt'itşi eya so rt'u?: Biz tavuklara yem verirken o nerede idi?) (*Çkin kotumepes oç'k'omale mepçapt'itşi emus mu zop'ont'i?: Biz tavuklara yem verirken ona ne diyordun?) (*Çkin kotumepes oç'k'omale mepçapt'itşi eya so oçkves?: Biz tavuklara yem verirken onu nereye gönderdiler.)
Just as
The accident happened just as we were entering the hotel: Kaza tam biz otele girerken oldu: K'eza tam çkin otelişa amavit'itşi diqu.
This e-mail came just as I was leaving my Office: Ben tam büromdan çıkarken bu e-posta geldi: Dukkani/Buro çkimişen tam va gamapti şakis am e-posta komomixtu-Buro çkimişen gamavit'işi am e-posta komomixtu (Büromdan çıkarken bana bu e-posta geldi.).
As Soon As, Till-Until
As soon as
We telephoned as soon as we saw the fire: Yangını görür görmez telefon ettik: Paluri/Daçxiri na bz'irit steri telefoni govon3'k'it.
I fell in love with Lazena as soon as I saw her: Lazena'yı görür görmez aşık oldum: Lazena na bz'iri steri dovaqoropi.
I will read this book as soon as I can: Bu kitabı okuyabildiğim kadar çabuk okuyacağım: Am ketabi na mak'itxen k'onari manişa vik'itxaminon.
I received your e-mail and I came as soon as possible: E-postanı aldım ve mümkün olduğu kadar çabuk geldim: E-posta skani yebzdi, mumkuni na miğun k'onari manişa komopti-E-posta skani na yebzdi steri manişa komopti (E-postanı alıralmaz çabucak geldim.).
Till-Until
Till
Yesterday I walked from one o'clock till seven o'clock: Dün saat birden yediye kadar yürüdüm: Ğoman saat'i arişen şkviti şakis (k'uçxete) gopti.
Yesterday I walked from Sundura to Mshke: Dün Sundura'dan Mşke'ye yürüdüm: Ğoman Sunduraşen Mşkeşa k'uçxete vidi (*Ğoman Mşkeşa k'uçxete keşapti: Dün Mşke’ye yayan çıktım.).
Everyday I work till 6 o'clock: Her gün saat 6'ya kadar çalışırım: K'arta ndğas saat'i aşi şakis viçalişep.
Until
Everyday I work until Nonchona comes: Her gün Nonçona gelinceye kadar çalışırım: K'arta ndğas Nonç'ona muit'a şakis viçalişep.
Although-Before: Rağmen-Önce
Although: Rağmen
Although I studied very hard I couldn't pass the exam: Çok sıkı çalışmama rağmen sınavı geçemedim: Dido/Muk'o viçalişi tina imtiani va momagu.
Although it is raining I will come to your party: Yağmur yağmasına rağmen toplantınıza geleceğim: Mç'ima mç'ips mara ma tkvani ok'oxtimaşa moptaminon- Mç'ima mç'ips tina tkvani ok'oxtimaşa moptaminon (Yağmur yağsa bile ben toplantınıza geleceğim). (*Arçkvaneri ok'oxtima mundes giğunan?: Bir sonraki toplantı ne zaman?)
Before: Önce: 3'oxle.
I had seen her before she went: Ben onu, o gitmeden önce görmüştüm: Ma eya (muk) va mendaxtuşen 3'oxle kobz'ireret'i-( Ma eya, muk va iduşen 3'oxle miz'irut'u).
Before she went I had seen her: O, gitmeden önce ben onu görmüştüm: Eya va mendaxtuşen 3'oxle ma eya kobz'ireret'i.
I had cooked the soup before my mother came home: Annem eve gelmeden önce ben çorbayı pişirmiştim: Nana çkimik oxorişa va moxtuşen 3'oxle ma çorba dobgiberet'i.
After: Sonra: …ş k'ule.
After I cleaned the blackboard I left the room: Kara tahtayı temizledikten sonra odayı terk ettim: Uçapi3ari dopkosiş k'ule odaşen kogamapti.
She went out after she had finished her work: O, işini bitirdikten sonra dışarı çıktı: Dulya muşi doçodinuşi gale kogamaxtu. (*Mongoneri dulya uğun: Canı istediği zaman/Keyfine göre iş yapıyor.)
I go as soon as Nonchona comes: Nonçona gelir gelmez ben giderim: Nonç'ona na moxtas k'ala ma mevulur.
I will go as soon as Nonchona comes: Nonçona gelir gelmez ben gideceğim: Nonç'ona na moxtas steri ma mendaptaminon.
I went as soon as Nonchona came: Nonçona gelir gelmez ben gittim: Nonç'ona na moxtu steri ma mendapti.
He will fall asleep as soon as he lies down: O, yatar yatmaz uykuya dalacak: Eya ti na dodvas steri cirişa mendvalen (O başını koyunca anında/hemen uyu(yabili)r)-Eya ti na dodva steri hemen incirasunon.
He fell asleep as soon as he lay down: O, yatar yatmaz uykuya daldı: Na guintxu steri kodvanciru-Dudi/Ti na dodu steri kodvanciru.
Gerund-Participle: İngilizce Fiilimsiler
1- writing: yazma, yazış (isim olarak kullanılır): Oç'aru.
2- writing: yazan (sıfat olarak kullanılır): Mamç'are/Na ç'arups.
3- writing: yazarak (zarf olarak kullanılır): Ç'areri.
My hat is better than your hat: Benim şapkam, senin şapkandan iyidir: Çkimi kudi, skani kudişen k'ai ren.
My writing is better than your writing: Benim yazım, senin yazından iyidir: Çkimi ç'ara, skani ç'araşen k'ai ren.
Nonchona is good at writing letters: Nonçona mektup yazmakta iyidir: Nonç'onas mektubi k'ai aç'aren.
Are you interested in singing songs?: Şarkı söylemekle ilgilenir misiniz?: Obiru k'ai gi3'onunan i?
Fat people prefer sitting to running: Şişman insanlar oturmayı koşmaya tercih ederler: Mçxu/Mgvaneri k'oçepes onk'ap'inu var do doxunu k'ai u3'onunan.
sleeping beauty: uyuyan güzel: Na incirs mskva k'ulani/bere/…
running water: akarsu: Ğali.
rolling Stone: yuvarlanan taş: Na ingrimonen kva.
A barking dog never bites: Havlayan köpek asla ısırmaz: Na lalas coğorik k'oçis va geak'ibins.
A rolling stone gathers no moss: Yuvarlanan taş yosun tutmaz: Na ingrimonen kvas yosuni va gvak'iren.
She missed the bus by walking slowly: O, yavaş yürüyerek otobüsü kaçırdı: Eya yavaşi idu do otobusis va naç'işinu-K'uçxe na va yizdu şeni otobusis va naç'işinu (Tempo arttırmadığı için otobüse yetişemedi).
He wasted all his time by sleeping under the tree: O, bütün vaktini ağaç altında uyuyarak ziyan etti: Emuk ora muşi caş tude cireli kogondinu/doçodinu-Emuk, caş tude oncirute ora kogondinu. (*A3'i mup'a do so vida, so govindina?: Şimdi ben ne yapayım, nereye gideyim, nereye kaybolayım? ) (*A3'i mup'a! A3'i mup'a! So govindina! Ella çkimi k'aoba: Şimdi ben ne yapayım! Nereye kaybolayım! Ey Allahım ya rabbim!) (*Çkva k'aite. Ellas emaneti iqvi: Hoşça kalın. Allaha emanet ol.)
Infinitives / Part 1: İngilizce Mastarlar - 1.Bölüm
I want an apple: Bir elma isterim: Ar uşkiri minon.
I want to swim: Yüzmek isterim: Onçviru minon.
I want to travel: Seyahat etmek isterim: Goxtimu minon.
I want to sleep: Uyumak isterim: Onciru minon.
Butter is very useful for children: Tereyağ çocuklar için çok faydalıdır: Tereyeği berepe şeni k'ai ren.
To swim is very useful for children: Yüzmek çocuklar için çok faydalıdır: Onçviru berepe şeni k'ai ren.
I like to study Lazish: Lazca çalışmaktan hoşlanırım: Lazuri oçalişu k'ai mi3'onun.
My father forgets to take his key everyday: Babam hergün anahtarını almayı unutur: Baba çkimis k'arta ndğas k'ila muşi yezdimu goç'k'ondun.
Would you like to visit the museum?: Müzeyi ziyaret etmekten hoşlanır mısınız?: Muze mok'itxu k'ai gi3'onunan i?
Would you like to take a cup of coffee?: Bir fincan kahve ister miydiniz?: Ar fincani k'ave ginonan i?
Do you want to leave early?: Erken ayrılmak ister misiniz?: Ordo ok'o3'k'u ginonan i?-Ordo oxtimu ginonan i (Erken gitmek ister misiniz?)?
We hope to learn Lazish this year: Bu sene Lazca öğrenmeyi ümit ediyoruz: An3'i Lazuri oguru medi miğunan.
Please try again to telephone your father: Lütfen babanıza telefon etmeyi tekrar deneyin: Baba skanis arkçva xolo telefoni gun3'k'it lutfen/mu iqven (bekim kogamulun).
Will you help me to move the table?: Masayı çekmeme yardım eder misiniz?: Masa mok'onç'inus memişvel i?
Infinitives / Part 2: İngilizce Mastarlar - 2.Bölüm
I have told them to come: Onlara gelmelerini söyledim: Entepes moxtit ma vu3'vi.
Will you invite him to come to our party?: Onu bizim partiye gelmesi için davet edecek misiniz?: Eya çkini partişa moxtimu şeni ucoxaginonan i/udavetaginonan i?-Eya parti çkinişa ucuxaginonan i?/udavetaginonan i?
Who begged my mother to cook spinach?: Ispanak pişirmesi için anneme kim yalvardı?: Sut'ulia ogibu şeni nana çkimis mik axve3'u? (*Sut'ulia ogibu şeni K'olxenak mis axve3'u?: Ispanak/Pazı pişirmek için Kolkhena kime ricada bulundu?)
The doctor advised me to drink orange juice: Doktor portakal suyu içmemi tavsiye etti: Hekimik port'ok'aliş 3'k'ari şvi yado memoguru/(ya mi3'u)-Hekimik port'ok'aliş 3'k'ari şvi yado tavsiye moğodu. (*Esteri si mu gağoden!: Yahu sana ne (oluyor)!) (*Esteri mu ağodes! Elan daa va males!: Yahu başlarına ne geldi acaba! Hala daha gelemediler!) (*Si mu gağoden!: Sana ne (oluyor)!)
My father wants me to be a doctor: Babam doktor olmamı ister: Baba çkimis hekimi viqva unon.
Teona's mother must not allow her to swim in winter: Teona'nın annesi onun kışın yüzmesine müsade etmemelidır: Teonaşi nana, emus qinoras onçvirus izni va meças. (*Cas va yemoçkumet'u, mutute izni va momçu: Ağaca tırmandırmıyordu beni. Birtürlü izin vermedi.)
I asked my sister to help me: Kızkardeşimden bana yardım etmesini istedim: Da çkimis memişveli ma vu3'vi.
Will they help you to push the car?: Onlar senin arabayı itmene yardım edecekler mi?: Entepek mankanas mecinus megişvelasunonan i? (*Entepek mankana şkanişa mecinus megişvelasunoan i (Onlar arabanı itmene yardım edecekler mi?)
Tell him not to open the door: Ona kapıyı açmamasını söyle: Emus nek'na mo gon3'k'ipt'as ya u3'vi. (*Emus nek'na mo gon3'k'ip mado dopçinadvi: Ona kapıyı açmamasını temihledim.) (*Emus nek'na mo gon3'k'ip yado doçinadves: Ona kapıyı açmamasını tembihlediler.) Tell him to open the door: Ona kapıyı açmasını söyle: Emus nek'na gon3'k'i ya u3'vi.
Ask him to tell you his name: Onun size ismini söylemesini isteyiniz: Tkvanda coxo muşi otkvalu ak'vandit-Emus, coxo skani mi3'vit ya tkvit.
I let the bird fly: Kuşu uçurdum (salıverdim): K'vinçi voputxini.
I will not let them fight: Bırakmayacağım, kavga etsinler: Va oxovuşkume, ok'vak'idan.
Let them swim: Bırak yüzsünler: Naşkvit inçviran.
You always speak, let me speak a little: Daima sen konuşursun (konuşuyorsun), bırak biraz ben konuşayım: P'ant'a/İro si ğarğalap, (dostibi) ar m3ika ma bğarğala.
Let him cry: Bırak onu, ağlasin: Naşkvi eya, imgaras.
Let us go: Haydi gidelim: Hayde mendaptat.
Infinitives / Part 3: İngilizce Mastarlar - 3.Bölüm
I made him laugh: Onu güldürdüm: Eya voz'i3ini.
That play made me think: Bu oyun beni düşündürdü: Am osteruk ma mosimadapu.
The photographer made the child laugh: Fotoğrafçı, çocuğu güldürdü: Maf'ot'oğrafek, bere oz'i3inu.
That lesson made me tired: Şu ders beni yordu: Am dersik ma domoç'k'indinapu.
A lot of butter will make you fat: Çok tereyağ seni şişmanlatacak: Dido tereyaği si gomçxvanasunon-Dido tereyaği mo imxor dimçxvaner.
I went to Hopa because Kolkhena lives there: Kolkhena orada yaşadığı için Hopa’ya gittim: K'olxena ek na ren/skidun şeni Xopaşa mendapti.
They couldn't come here because of the rain: Onlar yağmur yüzünden buraya gelemediler: Entepe mç'ima na mç'imu şeni ak va males.
They could't come here because it began to rain: Onlar buraya gelemediler, çünkü yağmur başladı: Entepe ak va males çunki mç'ima kogeç'k'u. (*Mo gemoç'k'ap axretsuvali!: Beni ahret sualine tutma!)
I wasted my time because of wating for Kolkhena all day long: Gün boyunca Kolkhena'yı beklemek yüzünden vaktimi harcadım: Ç'umanişen limci şakis K'olxena oçvalu şeni ora gomindinu/domaçodu.
''It'' / Part 1: Zamirinin Diğer Kullanılışları - 1.Bölüm
It is dangerous to lean out of the window: Pencereden dışarıya sarkmak tehlikelidır: Penreşen mojak'idu dido teluk'eli ren (*Pencereşen mo mojak'idur, komelap: Pencereden sarkma, düşersin).
It is very nice to swim in the sea: Denizde yüzmek çok güzeldir: Zuğas onçviru dido k'ai ren (Denizde yüzmek çok iyidir).
It is easy to read this book: Bu kitabı okumak çok kolaydır: Am ketabişi ok'itxu dido k'olayi ren.
It is impossible to save money now: Şimdi para biriktirmek imkansızdır: A3'i para ok'omalu mumkuni va ren (A3'i para ok'omalu dido çetini ren/zori ren).
It is harmful to smoke: Sigara içmek zararlıdır: Sigaraş oşu p'at'i ren.
It is too late to do anything: Bir şey yapmak için çok geç: Ar mutxani oxvenu şeni dido yano ren.
It is not easy to refuse an invitation: Bir daveti reddetmek kolay değildır: Ar coxina şeni var ya otkvalu k'olai va ren-Kodomicoxesna/Kodogicexesna var ya vamatkven/vagatkvenan.
It is not difficult to climb a mountain: Bir dağa tırmanmak zor değildir: Am germas pu3xoleri eşaxtimu zori va ren? (pu3xoleri eşaxtimu: tırmanmak).
Is it easy to learn Lazish?: Lazca öğrenmek kolay mıdır?: Lazuri oguru k'olai ren i?
Is it easy to run on the snow?: Karda koşmak kolay mıdır?: Mtviris onk'ap'inu k'olai ren i?
Is it possible to see him?: Onu görmek mümkün müdür?: Eya oz'iramu mumkuni ren i?-Eya komaz'iren i?
Isn't it easy to learn Lazish?: Lazuri öğrenmek kolay değil midir?: Lazuri oguri k'olai va ren i?
Isn't it dangerous to drive so fast?: O kadar hızlı araba sürmek tehlikeli değil midir?: Ek'o manişa mankana goçkumu teluk'eli va ren i?
''It'' / Part 2: Zamirinin Diğer Kullanılışları - 2.Bölüm
It was too late to do anything: Bir şey yapmak için çok geçti: Ar mutxani oxvenu şeni dido yano rt'u.
It was very nice to receive a letter from you: Senden bir mektup almak çok güzeldi: Na memincğoni mektubi/mektubi dido k'ai ma3'onu.
It was impossible to open that door: Şu kapıyı açmak imkansızdı: Am nek'naş gon3'k'imu mumkuni va rt'u (dido çetini rt'u/dido zori rt'u).
It is difficult for him to play football: Onun için futbol oynamak zordur: Emu şeni futboli osteramu zori ren.
It is impossible for me to see him: Benim için onu görmek imkansızdır: Çkimi şeni eya/emuşi oz'iramu mumkuni va ren.
It is very easy for them to swim in the river: Onlar için nehirde yüzmek çok kolaydır: Entepe şeni ğalis onçviru dido k'olai ren.
It is important for you to win the game: Sizin için maçı kazanmak önemlidir: Tkvani şeni maçiş mogu muimi ren.
It is not easy for me to find her: Onu bulmak benim için kolay değil: Eya oz'iramu çkimi şeni k'olai va ren-Emuş oz'iramu çkimi şeni k'olai va ren (*Emus (ti) çkimi oz'iramu k'olai va aqven: Onun beni görmesi kolay olmaz).
It is not difficult for them to pass the exam: Onlar için sınavı geçmek zor değildır: Entepe şeni imtianiş mogapu/mek'alapu zori va ren.
Is it difficult for you to study Lazish?: Sizin için Lazca çalışmak zor mudur?: Tkvani şeni Lazuri oçalişu zori ren i?
Is it easy for him to play tennis?: Onun için tenis oynamak kolay mıdır?: Emu şeni tenisi osteramu k'olai ren i?
It was difficult for them to study mathematics: Onlar için matematik çalışmak zordu: Entepe şeni matematiği oçalişu zori rt'u.
It was difficult for me to leave you: Senden ayrılmak benim için zordu: Skani k'ala ok'o3'k'u çkimi şeni dido zori rt'u.
Prepositions / Part 1: İngilizce Edatlar - 1.Bölüm
in: içinde: doloxe.
into: içinde: doloxe.
through: arasından: şkaşen/ortaşen.
beyond: ötesinde: ekole, …ş k'ule.
on: üzerinde: jin (muşis).
from: -den, -dan: -şen.
about: civarında, hakkında: … şeni.
near: yakında, yakınında: Xolos, xolos muşis.
along: boyunca: Ginz'aşi, ela…/gola.../…gela
above: yukarıda: Jile.
under: altında: Tude (muşis).
below: aşağısında: 3'ale (muşis).
behind: arkasında: k'ap'ulas.
before: önce, önünde: 3'oxle.
to: -e, -a: şe/şa.
among: arasında (ikiden fazla şey arasında): Şkas/Oras/Aras, meşa….
between: arasında (iki şey arasında): Şkas/Oras/Aras, goşa…..
up: yukarı: jile.
across: çaprazlama, karşıdan karşıya: ç'ap'razuri, meleşen moleşa.
beside: yanında, göre: xolos muşis.
against: karşı: k'arşi, mele (yön anlamında).
without: -siz, -sız, -süz, -suz: u….
within: içinde: Doloxe.
upon: üzerinde: Jin muşis.
at: -de, -da: -s.
by: yanında, vasıtası ile, tarafından: xolos muşis, ….te, …k-…k'elen.
with: ile, beraber: k'ala.
like: gibi: steri.
till: -e kadar: -şakis.
for: için: şeni.
over: üzerinde: Jin muşis.
around: etrafında: et'rafi muşis/gomorgva muşis.
besides: -den başka: -ş met'a.
Prepositions / Part 2: İngilizce Edatlar - 2.Bölüm
In: İçinde: doloxe.
Nonchona is in the classroom: Nonçona sınıfın içindedir: Nonç'ona sinifişi doloxe ren-Nonç'ona sinifis ren.
He is in a bad temper: Onun morali bozuktur: Emus keyfi va uğun.
Fish swim in water: Balık (balıklar) suda yüzer: Çxomik 3'k'aris inçvirs.
He lives in Hopa: O, Hopa'da oturur: Eya, Xopas xen/skidun.
Into: İçinde: Doloxe.
Tutana into the sea: Tutana denize düştü: Tutanak zuğas kodololu.
My mother cuts the onion into thin slices: Annem soğanı ince dilimlere keser: Nana çkimik k'romi mç'ipe mç'ipe ç'k'irups.
I poured the water into the saucepan: Suyu tencerenin içine döktüm: 3'k'ari tenceres kodolovubi.
He went into the army: O, askere gitti: Eya, askerişa igzalu.
Through: Arasından: Şkaşen/Ortaşen.
Go through the door: Kapının arasından git (Kapıdan geç.): Nek'naşen amaxti.
Beyond: Ötesinde:
There is a green valley beyond the mountains: Dağların ötesinde yeşil bir vadi vardır: Germapeşi k'ap'ulas mjvari ar ruba ren.
On: Üzerinde: Gez'in.
The book is on the table: Kitap masanın üzerindedır: Ketabi masaş jin gez'in.
Don't insist on his coming: Onun gelmesinde ısrar etmeyin: Emuşi moxtimu şeni dido mo axve3'ept-Moxtas yado emus mo oxve3'apt (Gelsin diye ona yalvarmayın).
It depends on his Money: O, onun parasına bağlı: Eya, emuşi paraşa geora ren.
From: -den, -dan: -şen.
He started from home at eight o'clock: O, evden saat sekizde hareket etti: Eya, oxorişen saat'i ovros gamaxtu (*Em oxorişen saat'i ovros kogamaxtu: O evden saat sekizde çıktı) (*Saat'i ovros em oxorişi nek'nas emuk moç'k'vidu: Saat sekizde o evin kapısına o vurdu) (Saat'i ovros em oxorişi nek'nas eya moç'k'vidu: Saat sekizde o evin kapısına onu vurdu).
He worked from morning till night: O, sabahtan akşama kadar çalıştı: Emuk ç'umanişen limci şakis içalişu.
It depends on my health: O, benim sağlık durumuma bağlı: Eya, çkimi siatişa geora ren-Eya, siati çkimis uçkin.
Have you any money on you?: Üzerinde hiç para var mı?: (Jin skani(s)) (çkar) para giğun i?-Para giğun i? (*İro para giğut'as, lazimi gaqven: Sürekli paran bulunsun, lazım olur.)
I will go to Hopa on Sunday: Pazar günü Hopa'ya gideceğim: Mjaçxaş dğas Xopaşa mendaptaminon- Mjaçxas Xopaşa mendaptaminon.
Prepositions / Part 3: İngilizce Edatlar - 3.Bölüm
About: Civarında, hakkında
Walk about the square: Meydanın civarında dolaş: Meydanişi gomorgvas ikti.
They read about the accident in the newspaper: Onlar kaza hakkında gazetede okudular: Entepek k'ezaşi ambari gazetas dik'itxes (*K'ezaşi ambari entepes va u3'ves: Kaza haberini onlara söylemediler).
Near: Yakında, yakınında: Xolos.
He was sitting near the stove: O, sobanın yakınında oturuyordu: Eya, peşkoş xolos elaxet'u.
Along: Boyunca
The boats are tied along the shore: Sandallar sahil boyunca bağlıdırlar: Feluk'ape zuğap'icis mek'ireli golonsvarunan.
Above: Yukarıda: Jin.
The clouds are above the earth: Bulutlar yeryüzünün yukarılarındadırlar: Mp'ulape dixaş jin renan.
We were flying above the clouds: Biz bulutların üzerinde uçuyorduk: Çkin mp'ulapeş jin mputxupt'it.
The sun rose above the horizon: Güneş ufkun üzerinde yükseldi: Mjorak (ufuğiş) jin kextu.
Under: Altında: Tude.
The cat is under the table: Kedi masanın altındadır: K'at'u masaş/stoliş tude meşaxen.
We passed under several bridges: Biz, birçok köprülerin altından geçtik: Çkin dido xincepeşi tude(le) mek'apt'it (*Çkin nak'o xinciş tude mek'aptit!: Biz ne köpriler altından geçtik! (İfade/Musibetler anlamında).
Below: Aşağısında: 3'ale.
The mountains are below the clouds: Dağlar bulutların aşağısındadır: Germape mp'ulapeş tude ren.
His overcoat reaches just below the knees: Onun paltosu tam dizlerinin altına gelir: Palto muşi (tam) burgili muşiş tude şakis mulun.
Behind: Arkasında: K'ap'ulas/K'ap'ula muşis.
The vegetable gardens are behind the houses: Sebze bahçeleri evlerin arkasındadır: Ont'ulepe oxorepeşi k'apulas ren. (*K'ap'ulas ti gemixteps!: Başımdan sırtıma doğru feci bir ağrı mevcut!)
The boy was hiding behind a tree: Çocuk bir ağacın arkasında saklanıyordu: Berek (ar) caş tude t'k'obut'u.
Before: Önce, önünde: 3'oxle, 3'oxle (muşis).
Before Hopa there are high mountains: Hopa'dan önce yüksek dağlar vardır: Xopaşen 3'oxle mağala germape ren.
To: -e, -a: -şe/şa-(s), -şe-şa-(s).
We went to Hopa last Sunday: Biz geçen pazar Hopa'ya gittik: Çkin t'okseneri mjaçxas Xopaşa mendaptit.
Mehmet walks to school evrey day: Mehmet hergün okula yürür: Memet'ik k'arta ndğas mektebişa k'uçxete ulun.
He sent a letter to me last week: O, geçen hafta bana bir mektup gönderdi: Emuk t'okseneri dolonis/xaftas mektubi/kart'ali momincğonu.
Among: Arasında (ikiden fazla şey arasında): Şkas/Ortas/Aras, meşa…
Let us walk among the trees: Haydi, ağaçlar arasında yürüyelim: Hayde, calepeşi şkas/aras goptat.
Between: Arasında (iki şey arasında): Şkas/Oras/Aras, goşa…..
Mehmet is sitting between Lazena and Fatma: Mehmet, Lazena ile Fatma'nın arasında oturuyor: Memetik Lazena do Fadimeşi şkas/ortas goşaxen.
Up: Yukarı: Jin.
Teona climbed up the rope: Teona ipe tırmandı: Teonak tok'is kogo3'k'vak'idu/kogo3'ik'idu (do emtumani yextu).
Prepositions / Part 4: İngilizce Edatlar - 4.Bölüm
Across: Çaprazlama, Karşıdan karşıya: Ç'aprazuri, Meleşen moleşa.
We swam across the river: Biz nehri karşıdan karşıya yüzdük: Çkin ğali(s) meleşen moleşa vinçvirit.
Her house is just across the street: Onun evi sokağın tam karşısındadır: Oxori muşi gzaş mele ren.
Beside: Yanında, göre: Yani muşis/xolos muşis, geora.
You are quite tall beside your brother: Kardeşinize göre oldukça uzun boylusunuz: Cuma/Da tkvanişe geora gama3'k'omileri daha ginz'e ret.
Against: Karşı: Mele.
They sailed against the wind: Onlar rüzgara karşı yelken açtılar: Entepe ixişa k'arşi yelkeni gon3'k'es/gontxes.
He hit his head against the wall: O, başını duvara vurdu: Emuk duvaris ti/dudi moç'k'vidu (*Em duvaris emuş ti maç'k'vidu: O duvara onun kafası çarptı) (*Em duvaris eya moç'k'vidu: O duvara onu vurdu) (*Ti muşi duvaris maç'k'vidu: Başı duvara çarptı) (*Andğa mektebişi 3'oxle k'oçis mankana maç'k'videren: Bugün okulun önünde adama araba çarpmış.) (*Andğa mektebişi 3'oxle ar k'oçik mankanas komaç'k'videren: Bugün okulun önünde bir adam arabaya çarpmış).
Without: -siz, -sız, -süz, -suz: u…
We are learning Lazish without teacher: Biz Lazca'yı öğretmensiz öğreniyoruz: Çkin Lazuri umuellimeli/umamgurapaleli vigurapt.
Within: İçinde: Doloxe.
They danced within the house: Onlar evin içinde dansettiler: Entepek oxoriş doloxe xorones-Entepek oxoris doxorones-Entepek oxoris dansi doqves.
This is not within my power: Bu benim gücüm dahilinde değildır: Aya çkimi mencelişi xarci va ren. (*T'ak'et'i va uğun: Dermanı yok.)
Upon: Üzerinde: Jin.
The tiger sprang upon the elephant: Kaplan filin üzerine sıçradı: K'aplanik filis koge3xont'u.
At: -de, -da: -s, -şe/şa.
He is at home now: O, şimdi evdedır: Eya a3'i oxoris ren.
My grandfather is still at the table: Büyükbabam hâlâ masadadır: P'ap'u çkimik elan daa masas xen/ren-P'ap'uli çkimik a3'ixolo/elan daa masa k'ala xen. (*P'ap'uli mutepeşişi şura va alepan: Dedelerine zerre kadar çekmemişler/benzemiyorlar.) (*Şura va mogat'en i?: Koku almıyor musun?)
By: Yanında, vasıtası ile, tarafından:
Sit by me: Yanıma otur: Yanis/Xolos kelamixedi (*Elamixedi ak: Otur yanıma burada).
I went to Batum by plane: Batum'a uçakla gittim: Batumişa putxate mendapti.
They came one by one: Onlar birer birer geldiler: Entepe tito tito komoxtes.
He took my pencil by mistake: O, benim kalemimi yanlışlıkla aldı: Emuk k'alemi çkimi u3'orobate kemizdu.
This book is written by Nugzar Kolhurishi: Bu kitap Nugzar Kolkhurişi tarafından yazılmıştır: Am ketabi Nugzar K'olxurişik doç'ari.
Olive oil is sold by the litre: Zeytinyağı litre ile satılır: Zeytinyaği litrete gamiçinen.
In the cinema we sit side by side: Biz sinemada yanyana otururuz: (Çkin) sinemas yanyana/xolosuro dopxedut.
I know Nonchona Kolkhishi by sight: Nonçona Kolkhişi‘yi şahsen tanırım (görmekle): Nonç'ona K'olxişi viçinop.
Prepositions / Part 5: İngilizce Edatlar - 5.Bölüm
With: İle, beraber: K'ala, arto.
I will go to the cinema with my father: Babamla sinemaya gideceğim: Baba çkimi k'ala sinemaşa mendaptaminon.
They saw me with my friend: Onlar beni arkadaşımla gördüler: Entepek çkimi maqale k'ala komz'ires.
What do they do with their ears?: Onlar kulakları ile ne yaparlar?: Entepek quci mutepeşite mu ikipan?
They hear with their ears: Onlar kulakları ile işitirler: Entepek quci mutepeşite şignapan (*Entepe quci mutepeşite şignepan: Onları kulakları ile işitiyorlar.).
What do you do with your nose?: Burnunuzla ne yaparsınız?: Çxundite mu ikipt?-Çxundi tkvanite mu ikipt?
I smell with my nose: Burnumla koklarım: Çxundite mevaşur-Çxundi çkimite mevaşur.
What does Lazena do with her eyes?: Lazena gözleri ile ne yapar?: Lazenak tolepe muşite mu axvenen/ikips?
Like: Gibi: Steri.
He is not like me: O, benim gibi değildır: Eya, çkimi steri va ren.
He is like his father: O, babası gibidır: Eya, baba muşi steri ren.
Till: -e kadar: -şakis.
I waited for you till 9 o'clock last night: Geçen akşam seni saat 9'a kadar bekledim: Ğomamci saat'i çxoro şakis dokçvi.
We didn't get home till 2 o'clock: Biz saat ikiye kadar eve varmadık: Çkin saat'i juri şakis oxrişa va males.
For: İçin: Şeni.
He worked hard for a prize: O, bir ödül için çok çalıştı: Emuk oduli/mogapa şeni dido içalişu.
They went to Hopa for a picnic: Onlar piknik için Hopa'ya gittiler: Entepe pikniği şeni Xopaşa mendaxtes.
He lived here for five years: O, burada beş yıl yaşadı (oturdu): Eya ak xut 3'anas skidu/doxedu.
Over: Üzerinde: …ş jin.
My umbrella is over my head: Şemsiyem başımın üzerindedir: Şemsiye gemotun.
Ahmet fell over on the ice: Ahmet buzda düştü: Amedik buzis geustu.
Around: Etrafında:
The Children run around the house: Çocuklar evin etrafında koştular: Berepek oxoriş gomorgvas/et'rafis unk'apes (Berepe oxoriş gomorgvas onk'ap'ines: Çocukları evin etrafında koşturdular.).
From all around we heard the noise: Gürültüyü her taraftan işittik: Gurulti kart'a kelen vognit-Xonari kart'a kelen vognit (Sesi her taraftan duyduk.).
Besides: -den başka: -ş met'a.
I have two sons in Hopa besides one in Noghedi: Hopa'daki bir taneden başka, Noğedi iki oğlum var: Xopas ar teri biç'i bere miqonun, Noğedis jur-Xopas na miqonun (ar) biç'i bereş met'a Noğedis jur çkva biç'i bere miqonun.
You should think it over: Onun üzerinde düşünseydin: Emuşeni isimadat'i.
Future Perfect Tense / Part 1: İngilizce'de gelecekte belli bir tarihe kadar bitirilecek olan bir olayı anlatan Gelecek Zaman - 1.Bölüm
I have written: Yazdım (Yazmış bulunuyorum) (Present Perfect Tense): P'ç'ari.
I will have written: Yazmış olacağım. (Future Perfect Tense): Ç'areli viqvaminon.
I will write a letter to my father next Sunday: Babama gelecek Pazar bir mektup yazacağım: Baba çkimis arçkvaneri Mjaçxas mektubi pç'araminon.
I will have written a letter to my father by Sunday: Pazara kadar babama bir mektup yazmış olacağım: Mjaçxa şakis baba çkimis mektubi ç'areli viqvaminon.
We will have learnt Lazish by June: Biz Haziran’a kadar Lazca’yı öğrenmiş olacağız: Çkin mblulora şakis Lazuri dogureli viqvaminonan.
Lazena will have come here by five o’clock: Lazena saat beşe kadar buraya gelmiş olacak: Lazenak saat'i xut'i şakis ak moxtimeri iqvasunon.
Nonchona will have finished his exercises by the time of the exam: Nonçona sınav zamanına kadar eksersizlerini bitirmiş olacak: Nonç'onak imtiani şakis testepe doçodinasunon-Nonç'onas imtianişi ora şakis testepe çodineri aqvasunon.
The children will have eaten the cakes by the time you bring the tea: Sen çayı getirinceye kadar çocuklar kekleri yemiş olacaklar: Si çai muimet'a şakis berepek kekepe uimxonan-Si çai muimet'a şakis berepek kekepe ç'k'omeri iqvasunonan (*Si çai muimet'a şakis berepeş kekepe ç'k'omeri iqvasunonan: Sen çayı getirinceye kadar çocukların keklerini yemiş olacaklar).
I have painted my room: Ben odamı boyadım (Present Perfect Tense): Oda çkimis boya dovusvi.
I had painted my room before you came: Sen gelmeden önce ben odamı boyamıştım: (Past Perfect Tense): Si va moxtişen 3'oxle oda çkimis boya dovusveret'i.
I will have painted my room before you come: Sen gelmeden önce ben odamı boyamış olacağım (Future Perfect Tense): Si va moxtaşen 3'oxle ma oda çkimis boya sveri viqvaminon-Si muit'a şakis oda çkimi boya sveri maqvasunon. (Sen gelene kadar ben odamı boyamış olacağım)
Future Perfect Tense / Part 2: Gelecek Zaman - 2.Bölüm
Nonchona will have come here before Lazena comes: Lazena gelmeden önce, Nonçona buraya gelmiş olacak: Lazena va moxtaşen 3'oxle Nonç'ona ak moxtimeri iqvasunon.
He will have finished this by dinner time: O, bunu akşam yemeğine kadar bitirmiş olacak: Emuk aya limcineri oç'k'omale şakis oçodinasunon-Emus aya limcineri oç'k'omale şakis çodineri aqvasunon.
In two years time we will have travelled all around the world: İki yıl içinde bütün dünyayı dolaşmış olacağız: Jur 3'anaşi doloxe kiana govilaminonan.
They will have completed the new bridge by April: Nisan'a kadar yeni köprüyü bitirmiş olacaklar: İgrik'a şakis ağani xinci doçodinasunonan/(çodineri iqvasunon).
I will have finished reading your book by the time you arrive: Sen gelinceye kadar kitabını okumayı bitirmiş olacağım: Si mulut'a şakis ketabi skani dovik'itxaminon/k'itxeri viqvaminon-Si muit'a şakis ketabi skani çodineri viqvaminon.
The mouse will have escaped from the kitchen before the cat comes: Kedi gelmeden önce fare mutfaktan kaçmış olacak: K'at'u va moxtaşen 3'oxle mtugik mt'ineri iqvasunon.
I will have spent all my money by the end of the month: Ay sonuna kadar bütün paramı harcamış olacağım: Tutaş çodina şakis na ren para pxarcaminon-Tutaş çodina şakis mteli para çkimi pxarcaminon.
He will have solved his problem by the end of the week: O, hafta sonuna kadar problemini halletmiş olacak: Eya, doloniş çodina şakis derdi muşi oçodinasunon (*Em xaftaşi çodina şakis derdi muşi oçodinasunon: O hafta sonuna kadar problemini halletmiş olacak) (*Emus xaftaşi çodina şakis derdi muşi çodineri aqvasunon: Hafta sonuna kadar derdini halletmiş olacak).
He will not have finished eating in five minutes time: O, beş dakika içinde yemeğini bitirmiş olmayacak: Eya, xut deik'es geari va açodinasunon-Eya, xut deik'e şakis oç'k'omale (muşi) va açodinasunon-Eya, xet deik’eş doloxe oç'k'omale muşi çodineri va iqvasunon.
They will not have gone to Hopa in six hours time: Onlar altı saat içinde Hopa’ya gitmiş olmayacaklar: Entepe aşi saat'i şakis Xopaşa va alasunonan-Entepe aşi saat'iş doloxe Xopaşa xtimeri va iqvasunonan.
They won't have cleaned the house in three hours time: Onlar üç saat içinde evi temizlemiş olmayacaklar: Entepe sum saat'i şakis oxori va apağasunonan.
Will she have cooked the meal until we come home?: O, biz eve gelinceye kadar yemeği pişirmiş olacak mı?: Eya, çkin oxorişa movit'at şakis oç'k'omale gibasunon i?-Emus çkin oxorişa movit'at şakis geari/oç'k'omale giberi aqvasunon i? (Biz eve gelinceye kadar onun pişirmiş yemeği olmayacak mı?)
Will you have finished your work by tomorrow?: Siz yarına kadar işinizi bitirmiş olacak mısınız?: Tkvan ç'umen şakis dulya gaçodinasunonan i?-Tkvan ç'umen şakis dulya çodineri gaqvasunonan i?
Will she have gone when I arrive there?: Ben oraya vardığım zaman, o gitmiş olacak mı?: Ma ek meptaşi eya xtimeri rt'asunon i?-Ma ek mevit'a şakis eya xtimeri iqvasunon i (Ben oraya gidene kadar o gitmiş olacak mı?)
Will you not have read this book by tomorrow?: Yarına kadar bu kitabı okumuş olmayacak mısınız?: Ç'umen şakis am ketabi va ik'itxaginonan i?-Ç'umen şakis sam ketabi k'itxeri va iqvaginonan i?
Won't they have completed the new road by next year?: Yeni yolu gelecek yıla kadar tamamlamış olmayacaklar mı?: Ağani gza 3'anaşe şakis va oçodinasunonan i?-Ağani gza arçkvaneri 3'ana şakis va atamamasunonan i?
Won't you have painted your room by Friday?: Cuma gününe kadar, sen odanı boyamış olmayacak mısınız?: Obişxaş dğa şakis oda skanis boya sveri va gaqvasunon i ?- Obişxa şakis oda skanis boya sveri va gagvasunon i?-Obişxa şakis oda skanis boya va svaginon i? (Cumaya kadar odana boya sürmeyecek misin?)
Negative Sentences / Part 1: İngilizce'de Olumsuz Cümleler - 1.Bölüm
I can write: Ben yazabilirim: (Ma) domaç'aren.
I can not write: Ben yazamam: (Ma) va domaç'aren.
I am writing: Ben yazıyorum: (Ma) p'ç'arup.
I am not writing: Ben yazmıyorum: (Ma) va p'ç'arup.
I went nowhere: Hiçbiryere gittim (Yani “hiçbir yere gitmedim”): Çkar soti va mendapti (*So ulur?: Nereye gidiyorsun?-Soti var!: Hiçbir yere!).
I will drink nothing: Hiçbir şey içeceğim (Yani "hiçbir şey içmeyeceğim''): Çkar mutu va pşvaminon.
Nothing: (no thing):
nowhere: (no where).
nobody: (no body).
never
neither
nor
none
Negative Sentences / Part 2: İngilizce'de Olumsuz Cümleler - 2.Bölüm
Do you drink coffee every morning?: Her sabah kahve içer misiniz?: K'art'a ç'umani(s) k'ave şupt i?
Are you a painter?: Siz bir ressam mısınız?: Tkvan ressami ret i?
No, I am not a painter: Hayır, ben bir ressam değilim: Var, ma ressami va vore.
We have no pencil: Bizim kalemimiz yok: Çkin k'alemi va miğunan.
They have no Money: Onların parası yok: Entepes para va uğunan (*Entepes coğori va uqonunan: Onların köpeği yok.).
He has no cap on his head: Onun başında şapka yok: Emus şap'k'a va geotun.
She has no red apple: Onun kırmızı elması yok: Emus mç'ita uşkiri va uğun.
I have none: Bende hiç biri var (Bende hiç biri yok): Ma çkari va miğun (*Çkar mutu va miğun: Hiçbir şeyim yok.).
We went nowhere: Biz hiç bir yere gittik (*Yani (Biz hiç bir yere gitmedik)): (Çkin) çkar soti va vidit. (*So ulu?: Nereye gidiyorsun?-*Soti var!: Hiçbir yere!) I saw nobody yesterday: Dün hiç kimseyi gördüm (*Yani (Hiç kimseyi görmedim)): Ğoman miti va bz'iri.
I bought nothing: Hiç birşey satın aldım (*Yani (Hiç birşey almadım)): Çkar mutu va yepç'opi.
Is there anything in this room?: Bu odada herhangi birşey var mı?: Am odas mutu ren i?
Is there anything on the table?: Masada herhangi birşey var mıdır?: Masas mutu gez'in i?
Do you have anything in your hand?: Elinizde herhangi birşey var mıdır?: (Xes) armutxani giğunan i?-Xes mutu giğunan i?
I have some pencils in my hand: Elimde bazı kalemler var: (Xes) bazi k'alemepe miğun.
I have a lot of paper in my hand: Elimde birçok kağıtlar var: (Xes) dido kart'ali miğun.
I do not drink red wine: Ben kırmızı şarap içmem: Ma mç'ita ğvini va pşup.
I am not hungry: Ben aç değilim: Mşkioneri va vore.
Not always: Her zaman değil: İrioras var.
Not yet: Henüz değil: A3'i var (Şimdi değil)-Henuz var (*Henuz va iqu: Henüz olmadı) (*Elan daa va iqu: Hala daha olmadı) (*Dahaluk va iqu: Şimdilik olmadı) (*A3'i şakis va iqu: Şimdiye kadar olmadı).
Negative Sentences / Part 3: İngilizce 'de Olumsuz Cümleler - 3.Bölüm
I have some Money: Benim biraz param var: Ma arç'it'a para miğun.
I have some friends: Benim birkaç arkadaşım var: Ma arjur maqale miqonun.
I have no Money: Benim hiç param yok: Ma çkar para va miğun.
I don’t have any Money: Benim hiç param yok: Ma çkar para va miğun.
He does not have any friend: Onun hiç arkadaşı yok: Emus çkar maqale va uqonun.
They have something in their pocket: Onların cebinde bazı şeyler var: Entepeşi cebes mutxanepe doluz'inan-Cebe mutepeşis mutxanepe doluz'inan.
Somebody can go to Hopa: Herhangi bir kimse Hopa’ya gidebilir: Mitxanion Xopaşa mendvalen.
Nobody can go to Hopa: Hiç kimse Hopa'ya gidemez: Çkar mitis Xopaşa va alen (*Çkar mitik Xopaşa va alu: Hiç kimse Hopa'ya gidemedi).
Will you go anywhere tomorrow?: Yarın herhangi bir yere gidecek misiniz?: Ç'umen soti idaginonan i?
Yes, I will go somewhere tomorrow: Evet, yarın bir yere gideceğim: Ho, ç'umen ar yerişa mendaptaminon-Ho, ç'umen ar sotxani vidaminon (Yarın (herhangi)bir yere gideceğim.).
Conditional Sentences / Part 1: İngilizcede Şartlı Cümleler - 1.Bölüm
If you give me Money: Eğer bana parar verirsen: Egere ma para momçina.
I will give you an apple: Sana elma vereceğim: Uşkiri mekçaminon.
You give me Money: Sen bana para verirsin: Si (ma) para komomçap.
If you give me Money: Eğer bana para verirsen: Egere (ma) para momçina.
Conditional Sentences / Part 2: İngilizcede Şartlı Cümleler - 2.Bölüm
If you give me money, I will give you an apple: Eğer bana para verirsen, sana bir elma vereceğim: Egere (ma) para momçina si ar uşkiri mekçaminon.
If I have money, I will go to Hopa: Eğer param olursa, Hopa’ya gideceğim: Egere para domaquna Xopaşa mendaptaminon (*Egere para miğut'uk'onna/miğut'uk'oni Xopaşa mendavulut'i: Eğer param olsaydı Hopa’ya giderdim.).
If you go away, I will miss you: Eğer uzağa gidersen, seni özleyeceğim: Egere mendraşa idina si gomanç'elaginon (*Egere mendraşa vidina si tikçimi goganç'elasunon: Eger uzağa gidersem sen beni özleyeceksin.).
If you study hard, you will learn Lazish: Eğer çok çalışırsanız, Lazca öğreneceksiniz: Egere dido içalişatna Lazuri iguraginonan.
If Ahmet gets up very early, he will catch the bus: Eğer Ahmet çok erken kalkarsa, otobüse yetişecek: Egere Amedi dido ordo yiseluna otobusis meç'işun-Amedis dido ordo yaseluna otobusis konaç'işinen (Ahmet çok erken kalkarsa otobüse yetişebilir).
If my father gives me money, I will be very glad: Eğer babam bana para verirse, çok memnun olacağım: Egere babak para momçuna dido vixelaminon-Egere baba çkimik para momçuna dido vixelaminon.
If you boil water, it becames steam: Eğer suyu kaynatırsanız, buhar olur: Egere 3'k'ari dogibatna buhari iqven.
If I get a ticket, I can go to the theatre: Eğer bir bilet alırsam, tiyatroya gidebilirim: Egere bileti kemaç'opuna tiyatroşa mendamalen.
If you can find enough money, you can buy a car: Eğer yeterli para bulabilirsen, bir araba alabilirsin: Egere dobağine para gaz'iruna ar mankana yegaç'open.
If you have got a stamp, you can post that letter: Eğer pulunuz varsa, şu mektubu postalayabilirsiniz: Egere puli giğunanna am mektubi mendagancğonenan.
Conditional Sentences / Part 3: İngilizcede Şartlı Cümleler - 3.Bölüm
If you gave me money, I would give you an apple: Eğer bana para verseydin, sana bir elma verecektim: Egere para momçat'ik'on ar uşkiri mekçamint'u-Egere para momçeret'ik'onna ar uşkiri mekçamint'u/Egere para momçeret'ik'oni ar uşkiri mekçamint'u (Eğer bana para vermiş olsaydın, sana bir elma verecektim).
You didn't give me money and I didn’t give you an apple: Sen bana para vermedin ve ben sana bir elma vermedim: Si ma para va momçi do ma si (ar) uşkiri va mekçi.
If he went to school he would see his friend: Eğer o, okula gitseydi, arkadaşını görecekti: Egere mektebişa mendaxteret'uk'onna maqale muşi z'irasunt'u- Egere mektebişa mendaxteret'uk'oni maqale muşi z'irasunt'u.
If I had money, I would go to Hopa: Eğer param olsaydı, Hopa'ya gidecektim: Egere para miğut'uk'onna Xopaşa vidamint'u.
If you worked hard, you would learn Lazish: Eğer çok çalışsaydınız, Lazca öğrenecektiniz: Egere dido içalişeret'it'k'onna Lazuri kodigurapt'it.
If I went to Hopa, I would send you a postcard: Eğer Hopa'e gitseydim, sana bir posta kartı gönderecektim: Egere Xopaşa videret'ik'onna si postaşi mektubi gincğonamint'u.
If I were you, I would go to school: Eğer senin yerinde olsaydım, okula gidecektim: Ma skande vort'ik'onna/vort'ik'oni mektebişa vidamint'u (*Ma skande vort'ik'oni mektebişa mendavulut'i: Ben senin yerinde olsaydım okula giderdim.).
If I were a rich man, I would have a big house: Eğer zengin bir adam olsaydım, büyük bir evim olacaktı: Egere zengini/xampa k'oçi vort'ik'onna didi oxori maqvasunt'u (*Egere xampa k'oçi vort'ik'oni didi oxori maqvet'u: Eğer zengin adam olsaydım büyük evim olurdu.).
If I were a bird, I could fly: Eğer bir kuş olsaydım, uçabilecektim:Egere k'vinçi vort'ik'onna maputxinet'u (*Egere k'vinçi vort'ik'oni mputxupt'i: Eğer kuş olsaydım uçardım.).
If you were a fish, you could live under water: Eğer bir balık olsaydın, su altında yaşayabilirdin: Egere ar çxomi rt'ik'onna zuğaş/3'k'ariş doloxe/(tude) skidagint'u (*Egere çxomi kort'ik'oni zuğas skidut'i: Eğer balık olsaydın denizde yaşardın).
If I were you, I should go to the cinema: Eğer senin yerinde olsaydım, sinemaya gidecektim: Ma vort'ik'onna sinemaşa mendaptamint'u-Ma skande vort'ik'onna sinemaşa mendaptamint'u (*Ma skande vort'ik'oni sinemaşa mendavulut'i: Ben senin yerinde olsaydım sinemaya giderdim.).
If you lost your jumper, you would buy another one: Eğer kazağını kaybetseydin, başka bir tane alacaktın: Egere k'azaği kogondineret'ik'onna çkva ar teri yeç'opagint'u.
If I were happy, I would sing: Eğer mutlu olsaydım, şarkı söyleyecektim (söylerdim): Egere xeleberi vort'ik'onna vibiramint'u/(vibirt'i).
English Level 5 (Upper-intermediate)
Conditional Sentences / Part 4: İngilizcede Şartlı Cümleler - 4.Bölüm
If you had given me money, I would have given you an apple: Eğer bana para vermiş olsaydın, ben sana bir elma vermiş olacaktım: Egere para momçeret'ik'onna ar uşkiri mekçamint'u (*Egere para momçeret'ik'oni ar uşkiri mekçapt'i: Eğer bana para vermiş olsaydın sana bir elma verirdim.).
If you had known the truth, you wouldn't have been angry: Eğer gerçeği bilmiş olsaydın, kızmış olmayacaktın: Egere mtini giçkitik'onna va işumagint'u (*Egere mtini uçkit'uk'onna va işumasunt'u: Eğer gerçeği bilmiş olsaydı kızmayacaktı).
If she had seen the house, she wouldn't have bought it: Eğer evi görmüş olsaydı, onu satın almış olmayacaktı: Egere oxori koz'ireret'uk'onna oxori va yeç'opupt'u.
If he had gone by car, he wouldn't have been late: Eğer araba ile gitmiş olsaydı, geç kalmamış olacaktı: Egere mankanate mendaxteret'uk'onna va iyanasunt'u.
Telling The Time / Part 1: İngilizce Zamanı Söylemek - 1.Bölüm
What time is it?: Saat kaç?: Saat'i muk'o ren?
It's one o’clock: Saat bir: Saat'i ari ren.
It's five o’clock: Saat beş: Saat'i xut'i ren.
Saat başları bu şekilde söylenir: Saat'iş geç'k'alape aşo itkven.
It's five to one: Saat bire beş var: Saat'i aris xut mez'in.
It's ten to four: Saat dörde on var: Saat'i otxos vit mez'in.
It's five to six: Saat altıya beş var: Saat'i aşis xut mez'in.
It's twenty-five to three: Saat üçe yirmibeş var: Saat'i sumis eçidoxut mez'in.
It's ten to nine: Saat dokuza on var: Saat'i çxoros vit mez'in.
It's five past one: Saat biri beş geçiyor: Saat'i ari xut mek'ilaps.
It's ten past three: Saat üçü on geçiyor: Saat'i sumi vit mek'ilaps.
It's twenty past five: Saat beşi yirmi geçiyor: Saat'i xuti eçi mek'ilaps.
It's ten past four: Saat dördü on geçiyor: Saat'i otxo vit mek'ilaps.
It's twenty past two: Saat ikiyi yirmi geçiyor: Saat'i juri eçi mek'ilaps.
Telling The Time / Part 2: İngilizce Zamanı Söylemek - 2.Bölüm
It's quarter past one: Saat biri çeyrek geçiyor: Saat'i ari vit'oxut mek'ilaps-Saat'i ari gverdogverdi ren (*Jur dogver(d)i: İki buçuk: 2.5).
It's one-fifteen: Saat bir onbeş: Saat'i ar vit'oxut.
It's two-thirty: Saat iki otuz: Saat'i jur eçidovit.
I come on the nine-thirty train every morning: Ben her sabah 9.30 treni ile gelirim: Ma k'arta ç'umani 9.30 trenite movulur.
It gets to Hopa at ten-thirty: O, Hopa’ya 10.30'da varır: Eya, saat'i vitdogveris Xopas iqven- Eya, saat'i vitdogveris Xopaşa alen.
My watch is five minutes slow: Benim saatim beş dakika geri: Saati çkimi xut deik'e kok'onaleren.
Your watch is ten minutes slow: Senin saatin on dakika geri: Saat'i skani vit deik'e kok'onaleren.
My watch is two minutes fast: Benim saatim iki dakika ileri: Saat'i çkimi vit deik'e 3'oxle ren.
His watch is three minutes fast: Onun saati üç dakika ileri: Emuşi saat'i sum deik'e 3'oxle ren.
Who (Relative Pronouns) / Part 1: İngilizce İlgi Zamirleri - 1.Bölüm
Who
Kız okula gitti: The girl went to school: K'ulanik mektebişa mendaxtu .
The tall girl went to school: Uzun boylu kız okula gitti: Ginz'e k'ulani mektebişa mendaxtu.
The tall and beautiful girl went to school: Uzun boylu ve güzel kız okula gitti: Ginz'e do mskva k'ulani mektebişa mendaxtu.
Kız okula gitti: The girl went to school: K'ulanik mektebişa mendaxtu.
Hangi kız?: Köprüde yürüyen kız: Nam k'ulani? Xincis na mek'axtu k'ulani/xincişen na golulu k'ulani.
The girl went to school (main clause): Köprüde yürüyen kız okula gitti: Xincis na mek'axtu/guit'u/mek'it'u k'ulani mektebişa mendaxtu-Xincişen na golulun k'ulani mektebişa mendaxtu.
Who (Relative Pronouns) / Part 2: İngilizce İlgi Zamirleri - 2.Bölüm
The girl who lives in Hopa: Hopa’da yaşayan kız: Xopas na xen k'ulani-Xopas na skidun k'ulani.
The girl who loves me: Beni seven kız: Ma na mqorops k'ulani.
The boy who works in this shop: Bu dükkanda çalışan çocuk: Am dukkeanis na içalişeps bere.
The man who sent the parcel: Paketi gönderen adam: Paketi na moncğonu k'oçi (paketi (buraya) gönderen adam)(Geçmiş zaman-Eylem bitmiş)-Paketi na mencğonops k'oçi: (paketi (başka yere) gönderen adam)(Şimdiki/Geniş zaman-Niteleme).
The woman who washed the dishes: Tabakları yıkayan kadın: Saxanepe na çxips oxorca.
The beautiful girl is in Hopa: Güzel kız Hopa’dadır: Mskva k'ulani Xopas ren.
The girl who gave us a book is in Hopa: Bize bir kitap veren kız Hopa'dadır: Çkin na ar ketabi momçes k'ulani Xopas ren.
The beautiful girl will come here tomorrow: Güzel kız yarın buraya gelecek: Mskva k'ulani ç'umen ak moxtasunon.
The girl who lives in Hopa will come here tomorrow: Hopa’da yaşayan kız yarın buraya gelecek: Xopas na xen k'ulani ç'umen ak moxtasunon.
Did you see the girl?: Kızı gördün mü?: K'ulani z'iri i? (*K'ulani z'iru i?: Kız gördü mü/buldu mu?) (*K'ulanik z'iru i?: Kız, gördü mü?) (*K'ulanis az'iren i?: Kız, görebilir mi?).
Who (Relative Pronouns) / Part 3: İngilizce İlgi Zamirleri - 3.Bölüm
Which girl?: Hangi kız?: Nam k'ulani?
The girl who broke the window: Camı kıran kız: Cami na t'axu k'ulani.
Did you see the girl who broke the window?: Camı kıran kızı gördün mü?: Cami na t'axu k'ulani z'iri i?
I saw the girl who walking on the bridge: Köprüde yürüyen kızı gördüm: Xincis na mek'itu k'ulani kobz'iri.
I sent money to the girl who gave us a book: Bize bir kitap veren kıza para gönderdim: Çkin(da) ar ketabi na momçes k'ulanis para mevuncğoni-Çkin ketabi na momçes bozos para mevubcğoni.
They saw the doctor who visited us yesterday: Onlar, bizi dün ziyaret eden doktoru gördüler: Entepek ğoman çkin na momik'itxes hekimi koz'ires.
The man who wrote this poem is coming to tea: Bu şiiri yazan adam, çaya geliyor: Am leksi na ç'aru k'oçik çai oşumuşa mulun.
The lady who was here yesterday has gone to Hopa: Dün burada olan bayan Hopa'ya gitti: Ğoman ak na rt'u oxorcak Xopaşa mendaxtu.
Where is the man who took your photograph?: Sizin resminizi çeken adam nerededir?: Fotoğrafi tkvani na eşagiğes k'oçi so ren?
Can you remember the man who visited us last Sunday?: Geçen pazar bizi ziyaret eden adamı hatırlayabilir misiniz?: T'okseneri mjaçxas çkin(da) na momixtes k'oçi kogogaşinenan i? (*T'okseneri mjaçxas çkin na momik'itxes k'oçi kokşunan i?: Geçen Pazar bizi ziyaret eden adamı hatırlıyor musunuz?)
Who is the boy who sits next to you?: Sizin yanınızda oturan çocuk kimdir?: Tkvan na elagixenan bere mi ren?
The man who wrote this book came to the school: Bu kitabı yazan adam okula geldi: Am ketabi na ç'aru k'oçik mektebişa komoxtu.
The gardener who digs our garden is a very good man: Bizim bahçeyi kazan bahçıvan çok iyi bir adamdır: Çkini ont'ule na xaçkups mabağe dido k'ai k'oçi ren.
The man who visited us last Sunday is our friend: Geçen pazar bizi ziyaret eden adam bizim arkadaşımızdır: T'okseneri mjaçxas çkinda na moxtu k'oçi maqale çkini ren.
The man who lives next door has just come: Yandaki evde oturan adam tam şimdi geldi: Yanis na xen k'oçik a3'i moxtu.
Did you see the postman who delivers our letters everyday?: Hergün bizim mektupları getiren postacıyı gördün mü?: K'arta ndğas çkinda mektubi na momimenan maposte z'iri i?
What is the name of the student who won the first prise?: Birincilik ödülünü kazanan öğrencinin adı nedir?: Maartanobaş hediye na mogu mamgures mu coxons? (*Lazena konacoxeren emu k'ala: Lazena belaya kalmış onunla.)
The children who play at the sea side don't want to come back: Deniz kıyısında oynayan çocuklar geri gelmek istemezler: Zupap'icis na isternan berepes moxtimu/uk'uniktinu va unonan.
Which (Relative Pronouns): İngilizce İlgi Zamirleri
Which
The girl who saw us works in our office: Bizi gören kız bizim büroda çalışıyor: Çkin na mz'ires k'ulanik biro çkinis içalişeps.
The elephant which saw us lives in the zoo: Bizi gören fil hayvanat bahçesinde yaşıyor: Çkin na mz'ires filik oxorskindinas skidun.
The ducks which ate the apples slept under the tree: Elmaları yiyen ördekler ağacın altında uyudular: Uşkirepe na ç'k'omes bibepek caş tude kodincires .
The garden which is in front of the house has a tennis court: Evin önündeki bahçede bir tenis kortu vardır: Oxoriş 3'oxleni gomorgvas tenisişi korti ren-(Oxoriş) steğos tenisiş korti ren.
The car which stops in front of the school belongs to the director: Okulun önünde duran araba müdüre aittir: Mektebiş 3'oxle na dgin mankana dudmaxvencişi/mudirişi ren.
Can you remember the number of the bus which was in front of the bank?: Bankanın önündeki otobüsün numarasını hatırlıyabilir misiniz?: Bankaş 3'oxle na dgit'u otobusiş nomare kogaşinenan i?
The book which is on the table is mine: Masanın üzerindeki kitap benimdir: Masas na gez'in ketabi çkimi ren.
The elephant which we saw on the road went to the zoo: Yolda gördüğümüz fil hayvanat bahçesine gitti: Gzas na bz'irit filik oxorskindinaşa mendaxtu.
The elephant which I gave sugar was very big: Şeker verdiğim fil çok büyüktü: Şekeri na mepçapt'i fili dido didi rt'u.
The rabbit which we met in the forest was very pretty: Ormanda rastladığımız tavşan çok sevimli idi: Germas na momxvades m3kvitura dido mskva rt'u. (*Noğaşa git'uşi gamaxu3'eris komomxvadu: Çarşıya inerken dik virajda karşılaştık.)
The book which you lent me is under the table: Bana ödünç verdiğiniz kitap masanın altındadır: Ma na momçi ketabi masaşi tude ren.
That is the book which I want: Şu benim istediğim kitapdır: Aya ma na minon ketabi ren.
The music which the orchestra played last night was very good: Orkestranın dün gece çaldığı müzik çok iyiydi: Orkestrak ğomamci na gelaçu muziği dido mskva rt'u.
The noise which you hear comes from the street: İşittiğiniz gürültü caddeden geliyor: Na ognapt xonarepe gzaşen mulun.
Where is the knife with which I cut this apple?: Bu elmayı kestiğim bıçak nerededir?: Am uşkiri na p'k'vati xami so ren? (*Lazenak xamis xe usumers. Ebbedi va vulu ya zop'ons: Lazena kıyametleri koparıyor. Asla gitmem diyor.)
The eggs which I found in the hut were very big: Kümeste bulduğum yumurtalar çok büyüktü: Okotumales na bz'iri makvalepe dido mçxu rt'u.
I saw a butterfly which you have never seen: Sizin hayatınızda hiç görmediğiniz bir kelebek gördüm: Tkvan çkar na va giz'iramut'es/va giz'iramunan/va z'irit parpali bz'iri.
Whose (Relative Pronouns) / Part 1: İngilizce İlgi Zamirleri - 1.Bölüm
The girl who gave me a book went to the cinema: Bana kitap veren kız sinemaya gitti: Ketabi na momçu k'ulanik sinemaşa mendaxteren.
The girl whose eyes are green will come tomorrow: Gözleri yeşil olan kız yarın gelecek (Yeşil gözlü kız): Tolepe mjvari na uğun k'ulani ç'umen moxtasunon-Mjvari toloni k'ulani ç'umen moxtasunon.
The man whose son is a doctor will come to us tomorrow: Oğlu doktor olan adam yarın bize gelecek: Hekimi bere na uqonun k'oçi ç'umen çkinda moxtasunon.
The student whose uncle is in Hopa received a letter from his uncle: Amcası Hopa'da olan öğrenci amcasından bir mektup aldı: Cumadi muşi Xopas na xen talebes cumadi muşişen mektubi muxtu (*Cumadi muşi Xopas na xen mamgures cumadi muşik mektubi konuncğonu: Amcası Hopa’da olan öğrenciye amcası mektup gönderdi.) (*Eşo tis dido va muxteps, k'ai va u3'onun: Öyle çok fazla istemiyor, hoşuna gitmiyor.) (*Eşoti muçkvinaps: Öyle de denk getiriyor.) (*Eşoti muxvalamineret'u: Öyle de işaretlemişti.) (*Eşoti muçkvineret'u: Öyle de denk getirmişti.) (*Koniçkinu illa Xopaşa vidaminon yado: Tutturdu illaki Hopa’ya gideceğim diye.) (*Berek arçerişa m3udi komuçkvinu: Çocuk hemen/anında bir yalan uydurdu.).
I met the boy whose friend lives at Hopa yesterday: Ben dün arkadaşı Hopa'da oturan çocuğa rastladım: Ma ğoman maqale muşi Xopas na xen bere k'ala ok'ovagi-Ma ğoman maqale muşi Xopas na xen beres komopxvadi.
The teacher whose students are very clever is very happy: Öğrencileri akıllı olan öğretmen çok mutludur: Noseri mamgurepe na uqonun mamgurapale dido xeleberi ren (Akıllı öğrencileri olan öğretmen çok mutludur.).
The girl whose eyes are green will come tomorrow: Yeşil gözlü kız yarın gelecek: Mjvari toloni k'ulani ç'umen moxtasunon.
The girl who has green eyes will come tomorrow: Yeşil gözlü kız yarın gelecek: Mjvari toloni k'ulani ç'umen moxtasunon.
The girl with green eyes will come tomorrow: Yeşil gözlü kız yarın gelecek: Mjvari toloni k'ulani ç'umen moxtasunon.
Whose (Relative Pronouns) / Part 2: İngilizce İlgi Zamirleri - 2.Bölüm
Sıfat tamlamaları
big headed boy: koca kafalı çocuk: didi tioni/dudoni bere.
long legged man: uzun bacaklı adam: ginz'e k'uçxoni k'oçi.
five roomed house: beş odalı ev: xut k'idoni oxori.
two doored car: iki kapılı araba: jur nek'noni mankana. (*Emus jur nek'noni mankana va unon: O iki kapılı araba istemiyor.) (*Jur nek'noni mankana emus ebbedi va mepçap ya zop'ons: İki kapılı arabayı ona asla vermem diyor.) (*Jur nek'noni mankana oxoris emuk moç'k'videren: İki kapılı arabayı eve o çarpmış.)
long tailed cat: uzun kuyruklu kedi: ginz'e k'udeloni k'at'u (*Ginz'e k'udeloni k'at'uk gale quraps: Uzun kuyruklu kedi dışarıda bağırıyor.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'u gale kogamiqones: Uzun kuyruklu kediyi dışarı çıkardılar.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'u berepek gale guiqonupan: Uzun kuyruklu kediyi çocuklar dışarıda gezdiriyorlar.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'uk berepe oşkurinu: Uzun kuyruklu kedi çocukları korkuttu.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'u berepek oşkurinu: Uzun kuyruklu kediyi çocuklar korkuttu.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'u berepeşen dido aşkurinen: Uzun kuyruklu kedi çocuklardan çok korkuyor.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'us uça do xçe peroni qucepe uğun: Uzun kuyruklu kedinin siyah ve beyaz renkte kulakları var.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'uşi geari gale mevaşkvi: Uzun kuyruklu kedinin yemeğini dışarıya bıraktım.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'us 3'k'ari komepçi: Uzun kuyruklu kediye su verdim.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'us 3'k'ari aşven: Uzun kuyruklu kedi susamış.) (*Manz'ageri çkimis ginz'e k'udeloni uça ar k'at'u uqonun: Komşumun uzun kuyruklu siyah bir kedisi var.) (*Ginz'e k'udeloni k'at'uş quci: Uzun kuyruklu kedinin kulağı.) (*Ginz'e k'udeloni k'atus jur motali uqonun: Uzun kuyruklu kedinin iki yavrusu var.) (*Berepek ginz'e k'udeloni k'at'uşen dido aşkurines: Çocuklar uzun kuyruklu kediden çok korktular.) (*K'at'upeşi doloxe ginz'e k'udeloni k'at'uti kort'u: Kedilerin içerisinde uzun kuyruklu kedide vardı.) (*Berepek ginz'e k'udeli k'atus doloç'işes: Çocuklar uzun kuyruklu kediyi (koşarak) kovaladılar.)
The boy whose hair is black has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The boy who has black hair has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The boy with black hair has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The black haired boy has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The boy whose shoes are red drank water: Kırmızı ayakkabılı çocuk su içti: Mç'ita modvali modvaleri berek 3'k'ari koşu.
The boy who has red shoes drank water: Kırmızı ayakkabılı çocuk su içti: Mç'ita modvali modvaleri berek 3'k'ari koşu.
The boy with red shoes drank water: Kırmızı ayakkabılı çocuk su içti: Mç'ita modvali modvaleri berek 3'k'ari koşu.
Sıfat tamlamaları
big headed boy: koca kafalı çocuk: didi dudoni bere.
long legged man: uzun bacaklı adam: ginz'e k'uçxoni k'oçi.
five roomed house: beş odalı ev: xut k'idoni oxori.
two doored car: iki kapılı araba: jur nek'noni mankana.
long tailed cat: uzun kuyruklu kedi: ginz'e k'udeloni k'at'u.
The boy whose hair is black has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The boy who has black hair has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The boy with black hair has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The black haired boy has gone to Hopa: Siyah saçlı çocuk Hopa'ya gitti: Uça tomoni berek Xopaşa mendaxtu.
The boy whose shoes are red drank water: Kırmızı ayakkabılı çocuk su içti: Mç'ita modvali modvaleri berek 3'k'ari koşu.
The boy who has red shoes drank water: Kırmızı ayakkabılı çocuk su içti: Mç'ita modvali modvaleri berek 3'k'ari koşu.
The boy with red shoes drank water: Kırmızı ayakkabılı çocuk su içti: Mç'ita modvali modvaleri berek 3'k'ari koşu.
Whose (Relative Pronouns) / Part 3: İngilizce İlgi Zamirleri - 3.Bölüm
My car of which the engine is broken is in the garage now: Motoru bozuk olan arabam şimdi garajdadır: Mot'ori ok'oxveri na ren mankana çkimi a3'i garajis meşadgin.
I have a book of which the cover is very beautiful: Kapağı çok güzel olan bir kitabım var: K'apaği dido mskva na uğun ar ketabi miğun.
The duck whose head is green is swimming in the river: Yeşil başlı ördek nehirde yüzüyor: Mjvari dudoni bibik ğalis inçvirs.
I like blue eyed girls: Ben mavi gözlü kızlardan hoşlanırım: Ma zuğaşperi toloni k'ulanepe k'ai mi3'onun.
The elephant with the long tail ate the bananas: Uzun kuyruklu fil muzları yedi: Ginz'e k'udeloni filik muzepe oç'k'omu. (*Oşu oç'k'omu mteli ek ilaget'es: Yeme içmeyi hep orda gideriyorlardı.)
The girl who has a beautiful dress is my sister: Güzel elbiseli kız benim kardeşimdır: Mskva fork'a na dolokuns (k'ulani) da çkimi ren.
The woman with the little child is going shopping: Küçük çocuklu kadın alış verişe gidiyor: Ç'it'a bere e3'akaçeri oxorcak şei/oç'k'omale/dolokunu yeç'opinuşa ulun.
The nurse has come: Hemşire geldi: Hemşire komoxtu.
The nurse who looks after my mother has come: Anneme bakan hemşire geldi: Nana çkimis na uxezmet'ups xemşire komoxtu.
Shakespeare died in 1616: Shakespeare 1616'da öldü: Shakespeare/Şekspiri 1616 3'anas doğuru.
Shakespeare, who wrote Hamlet, died in 1616: Hamlet'i yazan Shakespeare 1616'da öldü: Hamletiş mamç'are Shakespeare/Şekspiri 1616 3'anas doğuru.
Paul Gauguin, whose paintings are world famous, was a Frenchman: Tabloları dünyaca ünlü olan Paul Gauguin bir Fransız'dı: Çinoperi resmepe/noxant'epe na uğut'u Paul Gauguini Fransuzi t'u.
Paul Gauguin was a Frenchman: Paul Gauguin bir Fransız'dı: Paul Gauguini Fransuzi t'u.
That (Relative Pronouns): İngilizce İlgi Zamirleri
The girl who works here is my sister: Burada çalışan kız benim kardeşimdır: Ak na içalişeps k'ulani da çkimi ren.
The girl that works here is my sister: Burada çalışan kız benim kardeşimdır: Ak na içalişeps k'ulani da çkimi ren.
The man who you saw yesterday is my uncle: Dün gördüğünüz adam benim amcamdır: Ğoman na z'irit k'oçi cumadi çkimi t'u.
The elephant which I gave sugar was very big: Benim şeker verdiğim fil çok büyüktü: Ma şekeri na mepçapt'i fili dido didi t'u.
The elephant that I gave sugar was very big: Benim şeker verdiğim fil çok büyüktü: Ma şekeri na mepçapt'i fili dido didi t'u.
He was one of the greatest painters that ever lived: O, yaşamış olan en büyük ressamlardan biriydi: Eya irişen didi gemğarepeşen arteri t'u.
You are the only person that can help me: Sen bana yardım edebilen tek insansin: Skaniş met'a mitik va memişvels (Senden başka kimse bana yardım etmiyor).
Active-Passive / Part 1: İngilizcede Etken-Edilgen Cümleler - 1.Bölüm
I: Ben: Ma.
You: Sen: Si.
He: O: Eya.
She: O: Eya.
It: O: Eya.
We: Biz: Çkin.
You: Siz: Tkvan.
They: Onlar: Entepe.
Me: Beni: Ma.
You: Seni: Si.
Him: Onu: Eya.
Her: Onu: Eya.
It: Onu: Eya.
Us: Bizi: Çkin.
You: Sizi: Tkvan.
Them: Onları: Entepe.
Active-Passive / Part 2: İngilizcede Etken-Edilgen Cümleler - 2.Bölüm
I write a letter every day: Ben hergün bir mektup yazarım: Ma k'arta ndğas mektubi p'ç'arup.
Active-Passive / Part 3: İngilizcede Etken-Edilgen Cümleler - 3.Bölüm
A letter is written by me everyday: Benim tarafımdan hergün bir mektup yazılır: Ma k'arta ndğas mektubi p'ç'arup.
They paint their houses every year: Onlar evlerini her yıl boyarlar: Entepek oxori mutepeşis k'arta 3'anas boya usumenan.
Their houses are painted by them every year: Onların evleri onlar tarafından her yıl boyanır: Entepek oxori mutepeşis k'arta 3'anas boya usumenan.
Active-Passive / Part 4: İngilizcede Etken-Edilgen Cümleler - 4.Bölüm
I will write a letter tomorrow: Ben yarın bir mektup yazacağım: Ma ç'umen ar mektubi p'ç'araminon (*Ma ç'umen ar mektubi dop'ç'arup: Ben yarın bir mektup yazarım.).
I wrote a letter yesterday: Ben dün bir mektup yazdım: Ma ğoman ar mektubi p'ç'ari.
Active-Passive / Part 5: İngilizcede Etken-Edilgen Cümleler - 5.Bölüm
I have written a letter: Ben bir mektup yazdım (Yazmış bulunuyorum): Ma ar mektubi p'ç'ari.
I had written the letter before I went to Hopa: Hopa’ya gitmeden önce mektubu yazmıştım: Xopaşa va vidişen 3'oxle mektubi p'ç'areret'i.
He carries the heavy box: O, ağır kutuyu taşır: Emuk monk'a k'uti dotirups-Emuk monk'a k'utepe dotirups (O, ağır kutuları taşır).
The heavy box is carried by him: Ağır kutu onun tarafından taşınır: Monk'a k'uti emuk dotirups (*Monk'a k'uti emuk tirups: Ağır kutuyu o taşıyor).
They will bring a glass of water: Onlar bir bardak su getirecekler: Entepek ar bardaği/meşrep'e 3'k'ari muğasunonan.
A glass of water will be brought by them: Bir bardak su onlar tarafından getirilecek: Ar meşrep'e 3'k'ari entepek muğasunonan.
Nonchona painted the door white: Nonçona kapıyı beyaza boyadı: Nonç'onak nek'nas xçe boya dusveren.
The door was painted white by Nonchona: Kapı Nonçona tarafından beyaza boyandı: Nek'nas Nonç'onak xçe boya dusveren.
My father found the thief sleeping: Babam hırsızı uyurken buldu: Baba çkimik maxire cant'uşi koz'iru-Babak maxire cant'uşi koz'iru.
The thief was found sleeping by my father: Hırsız babam tarafından uyurken bulundu: Maxire cant'uşi baba çkimik koz'iru.
They saw the train coming: Onlar trenin geldiğini gördüler: Entepek treni mulut'uşi koz'ires (Onlar treni gelirken gördüler)-Entepek na moxtu treni koz'ires (Onlar gelen treni gördüler). (*Entepe na moxtu treni koz'ires: Onların geldiği treni gördüler.) (*Entepe na moxtu trenis koz'ires: Onları gelen trende gördüler.) (*Entepek na mulun treni va az'irenan: Onlar gelen treni göremezler.) (*Entepe na moxtasunon treni va az'irenan: Onların geleceği treni göremezler.) (*Entepes na mulun treni va az'irenan: Onlara gelen treni göremezler.)
The train was seen coming by them: Trenin gelişi onlar tarafından görüldü: Treni mulut'uşi entepek koz'ires.
Active-Passive / Part 6: İngilizcede Etken-Edilgen Cümleler - 6.Bölüm
Everybody can learn Lazish in our school: Bizim okulumuzda herkes Lazca öğrenebilir: Mektebi çkinis iris Lazuri kodaguren.
Lazish can be learnt in our school: Bizim okulumuzda Lazca öğrenilebilir: Mektebi çkinis Lazuri kodiguren.
Somebody found the turtle under the bed: Birisi kaplumbağayı yatağın altında buldu: Ar mitxanik k'aplumbağa oncireş tude koz'iru.
The turtle was found under the bed: Kaplumbağa yatağın altında bulundu: K'ablumbağa oncireş tude kuiz'iru.
They appointed him governor: Onu vali olarak tayin ettiler: Eya, vali yado tayini doqves.
He was appointed governor: O, vali olarak tayin edildi: Eya, vali yado tayini doqves.
My mother wants me to go to bed early: Annem benim erken yatmamı ister: Nana çkimis çkimi ordo onciru unon-Nana çkimis ordo na vincira unon.
I am wanted to go to bed early by my mother: Benim erken yatmam annem tarafından istenir: Nana çkimis ordo na vincira k'ai u3'onun (Erken yatmam annemin hoşuna gider)-Nana çkimis ordo na vincira unon.
My mother has cooked the celery: Annem kerevizi pişirdi: Nana çkimik kerevizi dogibu.
The celery have been cooked by my mother: Kereviz annem tarafından pişirildi: Kerevizi nana çkimik dogibu.
They are building a new road: Onlar yeni bir yol yapıyorlar: Entepek ağani gza ikipan.
A new road is being built by them: Yeni bir yol onlar tarafından yapılıyor: Ağani gza entepek ikipan.
Active - Passive
Can - Can be
May – May be
Must – Mus be
The child must drink the milk: Çocuk sütü içmeli: Berek mja muşi şvas (çocuk sütünü içsin)-Berek mja oşumoni ren.
The milk must be drunk by the child: Süt, çocuk tarafından içilmeli: Mja berek şvasunon (Sütü çocuk içecek)-Berek mja oşumuşi ren.
The cat may eat the meat: Kedi, eti yiyebilir: K'at'uk xor3i va oç'k'omas (tembihleme anlamında, kedi eti yemesin diye)-K'at'us xor3i aç'k'omen (Kedi et yiyebilir).
The meat may be eaten by the cat: Et, kedi tarafından yenebilir (olasılık): K'at'uk xor3i (soti) va oç'k'omas! (Kedi, eti (sakın) yemesin (Tembihleme anlamında, kedinin eti yeme ihtimaline karşı)) (*Xor3i gale mo naşkume, k'at'uk xor3i uimxors: Eti dışarıda bırakma. Kedi, eti yer/yiyebilir.) (*Aç'k'omen: Yiyebilir) (*K'at'uk xor3i va imxors: Kedi et yemez)
Nonchona can open the door: Nonçona kapıyı açabilir: Nonç'onak nek'na kogon3'k'ips-Nonç'onas nek'na gvan3'k'en (Nonçona’nın kapıyı açmayı bilir (Uzun bir zaman periyodu içinde süreklilik haliyle)).
The door can be opened by Nonchona: Kapı, Nonçona tarafından açılabilir: Nek'na Nonç'onak beki kogon3'k'ips.
Nonchona told me the story yesterday: Nonçona bana hikayeyi dün anlattı: Nonç'onak, p'aramiti ğoman oxomo3'onapu/mi3'u.
me: indirect object (dolaylı tümleç)
the story : direct object (nesne)
Nonchona told me the story yesterday:
A- I was told the story by Nonchona yesterday: Hikaye bana dün Nonçona tarafından anlatıldı: P'aramiti, ğoman Nonç'onak oxomo3'onapu.
B- The story was told me by Nonchona yesterday: Hikaye bana dün Nonçona tarafından anlatıldı: P'aramiti, ğoman Nonç'onak oxomo3'onapu.
My teacher gave me that book: Öğretmenim şu kitabı bana verdi: Mamgurapale çkimik em ketabi komomçu.
A) That book was given me by my teacher: Şu kitap bana öğretmenim tarafından verildi: Em ketabi mamgurapale çkimik momçu.
B) I was given that book by my teacher: Şu kitap bana öğretmenim tarafından verildi: Em ketabi mamgurapale çkimik momçu.
Active-Passive / Part 7: İngilizcede Etken-Edilgen Cümleler - 7.Bölüm
The thief was not cought by the police: Hırsız, polis tarafından yakalanmadı (olumsuz cümle): Mxirace/Maxire, polisik va ç'opu.
The book was not published: Kitap yayınlanmadı: Ketabi va gamiçkvinu.
The garden was not watered: Bahçe sulanmadı: Ofut'es 3'k'ari va guibu.
Your letter has not been sent: Mektubunuz gönderilmedi: Mektubi tkvani va incğonu.
The window hasn't been broken by Nonchona: Cam, Nonçona tarafından kırılmadı: Cami Nonç'onak va t'axu.
This book is written by my teacher: Bu kitap benim öğretmenim tarafından yazılmıştır: Am ketabi mamgurapale çkimik doç'aru.
The thief was caught by the police (Düz cümle): Hırsız, polis tarafından yakalandı: Maxire/Mxirace, polisik oç'opu.
Was the thief caught by the police? (Soru cümlesi): Hırsız, polis tarafından yakalandı mı?: Mxirace, polisik oç'opu i?
Is the mail delivered on Sunday?: Pazar günü posta dağıtılır mı?: Mjaçxaş dğas posta uparupan i? (Pazar günü posta dağıtıyorlar mı?)-Mjaçxas posta uparupan i?
Has my letter been sent?: Benim mektubum gönderildi mi?: Mektubi çkimi mendincğonu i?
Have the new books been brought here?: Yeni kitaplar buraya getirildi mi?: Ağani ketabepe ak muiğinu i?
Wasn't the thief caught by the police?: Hırsız, polis tarafından yakalanmadı mı?: Maxire, polisik va oç'opu i?
Wasn't the window broken by Nonchona?: Cam, Nonçona tarafından kırılmadı mı?: Cami Nonç'onak va t'axu i?
Direct-Indirect / Part 1: İngilizcede Dolaysız-Dolaylı Cümleler - 1.Bölüm
All the time Nonchona says ''I love Lazena.'': Nonçona her zaman ''Lazena'yi severim'' der: Nonç'onak iri oras ''Lazena(s) p'qorop'' ya zop'ons.
All the time Nonchona says to his friends ''I love Lazena.'': Nonçona her zaman arkadaşlarına ''Lazena’yı severim'' der: Nonç'onak iri oras maqalepe muşis ''Lazena(s) p'qorop'' ya zop'ons.
Yesterday Nonchona said ''I love Lazena.'': Nonçona dün ''Lazena’yı severim'' dedi: Nonç'onak ğoman ''Lazena(s) p'qorop'' ya tku.
Yesterday Nonchona said to me ''I love Lazena.'': Nonçona dün bana ''Lazena’yı severim'' dedi: Nonç'onak ğoman ''Lazena(s) p'qorop'' ya mi3'u.
Direct-Indirect / Part 2: İngilizcede Dolaysız-Dolaylı Cümleler - 2.Bölüm
Nonchona says ''I love Lazena.'': Nonçona ''Lazena’yı severim'' der: Nonç'onak ''Lazena(s) p'qorop'' ya zop'ons.
Nonchona says that he loves Lazena: Nonçona Lazena’yı sevdiğini söyler: Nonç'onak Lazena(s) p'qorop ya zop'ons.
Nonchona says to his friends ''l love Lazena.'': Nonçona arkadaşlarına ''Lazena’yı severim'' der: Nonç'onak maqalepe muşis ''Lazena(s) p'qorop'' ya zop'ons.
Nonchona tells to his friends that he loves Lazena: Nonçona arkadaşlarına Lazena’yı sevdiğini söyler: Nonç'onak maqalepe muşis Lazena(s) p'qorop ya zop'ons.
Nonchona said ''I love Lazena.'': Nonçona ''Lazena’yı severim'' dedi: Nonç'onak ''Lazena(s) p'qorop'' ya tku.
Nonchona said that he loved Lazena: Nonçona Lazena’yı sevdiğini söyledi: Nonç'onak Lazena(s) p'qorop ya tku.
Nonchona said to me ''l love Lazena.'': Nonçona bana ''Lazena’yı severim'' dedi: Nonç'onak ma ''Lazena(s) p'qorop'' ya mi3'u.
Nonchona told me that he loved Lazena: Nonçona bana Lazena’yı sevdiğini söyledi: Nonç'onak (ma) Lazena(s) p'qorop ya mi3'u .
Direct-Indirect / Part 3: İngilizcede Dolaysız-Dolaylı Cümleler - 3.Bölüm
Nonchona said ''I write a letter.'': Nonçona ''Ben bir mektup yazarım.'' dedi: Nonç'onak ''Ma ar mektubi/kart'ali dop'ç'arup.'' ya tku.
Nonchona said that he wrote a letter: Nonçona bir mektup yazdığını söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'ari ya tku.
Nonchona said ''I am writing a letter.'': Nonçona ''Ben bir mektup yazıyorum'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'arup'' ya tku.
Nonchona said that he was writing a letter: Nonçona bir mektup yazdığını söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'ari ya tku.
Nonchona said ''I wrote a letter.'': Nonçona ''Ben bir mektup yazdım'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'ari'' ya tku.
Nonchona said that he had written a letter: Nonçona bir mektup yazmış olduğunu söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'ari ya tku (Nonçona bir mektup yazdım dedi)-Nonç'onak ar mektubi (do)miç'arun ya tku (Nonçona bir mektup yazmışlığım mevcut dedi).
Nonchona said ''I was writing a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazıyordum'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'arupt'i'' ya tku.
Nonchona said that he had been writing a letter: Nonçona bir mektup yazmakta olduğunu söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'arup ya tku.
Nonchona said ''I will write a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazacağım'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'araminon'' ya tku.
Nonchona said that he would write a letter: Nonçona bir mektup yazacağını söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'araminon ya tku.
Nonchona said ''I will be writing a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazıyor olacağım'' dedi: Nonç'onak (em oras) ''Ar mektubi p'ç'araminon'' ya tku (*Nonç'onak (em oras) ''Ar mektubi ç'areli viqvaminon.'' ya tku: Nonçona ''Bir mektup yazmış olacağım.'' dedi.
Nonchona said that he would be writing a letter: Nonçona bir mektup yazıyor olacağını söyledi: Nonç'onak (em oras) ar mektubi p'ç'araminon ya tku.
Nonchona said ''I have written a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazdım'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'ari'' ya tku.
Nonchona said that he had written a letter: Nonçona bir mektup yazdığını söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'ari ya tku.
Nonchona said ''I have been writing a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazmaktayım'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'arup'' ya tku.
Nonchona said that he had been writing a letter: Nonçona bir mektup yazmakta olduğunu söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'arup ya tku.
Nonchona said ''I had written a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazmıştım'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'areret'i'' ya tku.
Nonchona said that he had written a letter: Nonçona bir mektup yazmış olduğunu söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'ari ya tku-Nonç'onak ar mektubi (do)miç'arun ya tku (Nonçona bir mektup yazmışlığım var dedi).
Nonchona said ''I had been writing a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazmaktaydım'' dedi: Nonç'onak ''Ar mektubi p'ç'arupt'i'' ya tku.
Nonchona said that he had been writing a letter: Nonçona bir mektup yazmakta olduğunu söyledi: Nonç'onak ar mektubi p'ç'arup ya tku (Nonçona bir mektup yazıyorum dedi)-Nonç'onak ar mektubi p'ç'arupt'i ya tku (Nonçona bir mektup yazıyordum dedi).
Nonchona said ''I will have written a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazmış olacağım.'' dedi: Nonç'onak (em oras) ''Ar mektubi ç'areli viqvaminon'' ya tku.
Nonchona said that he would have written a letter: Nonçona bir mektup yazmış olacağını söyledi: Nonç'onak ar mektubi ç'areli viqvaminon ya tku.
Nonchona said ''I will have been writing a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazmakta olacağım'' dedi: Nonç'onak (em oras) ''Ar mektubi p'ç'araminon'' ya tku.
Nonchona said that he would have written a letter.'': Nonçona ''Bir mektup yazmakta olacağım'' dedi: Nonç'onak (em oras) ''Ar mektubi p'ç'araminon'' ya tku.
Nonchona said that he would have been writing a letter: Nonçona bir mektup yazmakta olacağını söyledi: Nonç'onak (em oras) ar mektubi p'ç'araminon ya tku.
– o (şu)
these – those bunlar – onlar (şunlar)
Nonchona said ''I saw this house.'': Nonçona ''Bu evi gördüm'' dedi: Nonç'onak ''Am oxori kobz'iri'' ya tku.
Nonchona said that she had seen that house: Nonçona o evi görmüş olduğunu söyledi: Nonç'onak em oxori bz'ireret'i/miz'irun ya tku.
He said ''I bought these books.'': O, ''Bu kitapları satın aldım'' dedi: Emuk ''Am ketabepe yep'ç'opi'' ya tku.
He said that he had bought those books: O, o kitapları satın almış olduğunu söyledi: Emuk, em ketabepe yepç'opi/yepç'operet'i ya tku.
Direct-Indirect / Part 4: İngilizcede Dolaysız-Dolaylı Cümleler - 4.Bölüm
Direct – Indirect
Here: There/here: Burada: Orada: Ak: Ek.
Now: Then: Şimdi: O zaman: A3'i: Em oras.
Today: That day: Bugün: O gün: Andğa: Em dğa(s).
Tonight: That night: Bu gece: O gece: Am seri: Em seri.
Tomorrow: The next day:Yarın: Ertesi gün: Ç'umen: endğani.
Yesterday: The day before: Dün: Bir Gün önce: Ğoman: Ğoma3'oxle.
Last night: The night before: Dün gece: Bir gece önce: Ğomamci: Ar seri 3'oxle.
Last week: The week before: Geçen hafta: Bir hafta önce: T'okseneri xafta: Ar xafta 3'oxle.
Last month: The month before: Geçen ay: Bir ay önce: T'okseneri tuta: Ar tuta 3'oxle.
Last year: The year before: Geçen sene: Bir yıl önce: Go3'o/Go3'oneri 3'ana: Ar 3'ana 3'oxle.
Next day: The following day: Gelecek gün/ertesi gün: Ertesi gün: Arçkvaneri dğa/gendğani: Gendğani (*Gendğani: Yarından bir sonraki gün) (*Ç'umen: Yarın).
Next week: The following week: Gelecek hafta: Sonraki hafta: Arçkvaneri xafta: (*Arçkvaneri xafta: Önümüzdeki hafta) (*Not: ''Sonraki hafta''nın Lazca birebir karşılığı ''Ek'uleni xafta''dır fakat Lazca'da kullanılırlığı yoktur.).
Next year: The following year: Gelecek yıl: Ertesi yıl: 3'anaşe: (*Arçkvaneri 3'ana: Önümüzdeki yıl, gelecek yıl) (*Not: ''Sonraki yıl''nın Lazca birebir karşılığı ''Ek'uleni 3'ana''dır fakat Lazca'da kullanılırlığı yoktur.).
Ago: Befor
He said ''I ate an apple yesterday.'': O ''Dün bir elma yedim'' dedi: Emuk ''Ğoman ar teri uşkiri p'ç'k'omi'' ya tku.
He said that he had eaten an apple the day before: O, bir gün önce bir elma yemiş olduğunu söyledi: Emuk, ar dğa 3'oxle ar teri uşkiri kop'ç'k'omi ya tku.
Pakhurati said to me ''I am going to Hopa tomorrow.'': Pakhurati bana ''Yarın Hopa'ya gidiyorum'' dedi: Paxuratik ''Ç'umen Xopaşa mevulu'' ya mi3'u.
Pakhurati told me that she was going to Hopa the next day: Pakhurati bana ertesi gün Hopa'ya gideceğini söyledi: Paxuratik gendğani Xopaşa mendaptaminon ya mi3'u.
He said ''I am a doctor.'': O ''Ben bir doktorum'' dedi: Eya ''Ma hekimi vore ya'' tku.
He said that he was a doctor: O, bir doktor olduğunu söyledi: Eya ''Ma hekimi vore'' ya tku.
Nonchona said ''I want to go to Hopa.'': Nonçona ''Ben Hopa'ya gitmek isterim'' dedi: Nonç'onak ''Ma Xopaşa oxtimu minon'' ya tku.
Nonchona said that he wanted to go to Hopa: Nonçona Hopa'ya gitmek istediğini söyledi: Nonç'onak Xopaşa oxtimu minon ya tku.
Direct-Indirect Questions / Part 1: Dolaysız-Dolaylı Soru - 1.Bölüm
How are you?: Nasılsınız?: Muç'oşi ret?
When will you go to Hopa?: Hopa'ya ne zaman gideceksiniz?: Xopaşa mundes idaginonan?
Where did he go last week?: Geçen hafta o, nereye gitti?: T'okseneri dolonis eya so idu?
Do you like flowers?: Çiçekleri sever misiniz?: Pukirepe mok'3'onan i?-Pukirepe k'ai ga3'onenan i?
Did he go to school yesterday: O, dün okula gitti mi?: Eya, ğoman mektebişa mendaxtu i?
Have you ever been to Hopa?: Hiç Hopa'da bulundunuz mu?: Xopas çkar dodgitit i?-Xopas dogitgitunan i çkar?
Nonchona said to me ''Where do you work?'': Nonçona bana ''Nerede çalışıyorsun?'' dedi: Nonç'onak ''So içalişep?'' yado mk'itxu: Nonçona bana ''Nerede çalışıyorsun?'' diye sordu (*Nonç'onak ''Si dido noseri/ç'k'uaneri bere re.'' ya mi3'u: Nonçona bana ''Sen çok akıllı çocuksun.'' dedi.) (*Nonç'onak emus ''Si dido noseri bere re.'' ya u3'u: Nonçona o’na ''Sen çok akıllı çocuksun.'' dedi.
Nonchona asked me where I worked: Nonçona bana nerede çalıştığımı sordu: Nonç'onak ma so içalişep yado mk'itxu.
Nonchona said to her ''Why are you crying?'': Nonçona ona ''Niçin ağlıyorsun?'' dedi: Nonç'onak emus ''Mot/Muşeni imgar'' ya u3'u.
Nonchona asked her why she was crying: Nonçona ona niçin ağladığını sordu: Nonç'onak emus mot imgar yado k'itxu.
Nonchona said to me ''Where does Pakhurati live?'': Nonçona bana ''Pakhurati nerede oturur?'' dedi: Nonç'onak ''Paxurati someris xen?'' yado mk'itxu (Nonçona bana ''Pakhurati nerede yaşıyor?'' diye sordu.).
Nonchona asked me where Pakhurati lived: Nonçona bana Pakhurati'nin nerede oturduğunu sordu: Nonç'onak Paxurati so xen yado mk'itxu.
Nonchona said to Pakhurati ''What did you do in Hopa last week?'': Nonçona Pakhurati'ye ''Geçen hafta Hopa'da ne yaptın?'' dedi: Nonç'onak Paxuratis ''T'okseneri dolonis Xopas mu qvi?'' yado k'itxu.
Nonchona asked Pakhurati what she had done in Hopa the week before: Nonçona Pakhurati'ye bir hafta önce Hopa'da ne yaptığını sordu: Nonç'onak Paxuratis ar doloni 3'oxle Xopas mu qvi yado k'itxu-Nonç'onak Paxuratis t'okseneri xaftas Xopas mu qvi yado k'itxu.
Direct-Indirect Questions / Part 2: Dolaysız-Dolaylı Soru - 2.Bölüm
My father said to me ''Do you clean your room?'': Babam bana ''Odanı temizler misin?'' dedi: Baba çkimik ''Oda skani dopaği/dokosi'' ya mi3'u.
My father asked me if l cleaned my room: Babam odamı temizleyip temizlemediğimi sordu: Baba çkimik oda çkimi dopaği i/kosi i (vana) va paği i/va kosu i yado mk'itxu.
Nonchona said to me ''Does Pakhurati speak Margalish?'': Nonchona bana ''Pakhurati Margalca konuşur mu?'' dedi: Nonç'onak (ma) ''Paxurati Margaluri ğarğalaps i?'' yado mk'itxu (Nonçona bana ''Pakhurati Margalca konuşuyor mu?'' diye sordu.).
Nonchona asked me if Pakhurati spoke Margalish: Nonchona bana Pakhurati’nin Margalca konuşup konuşmadığını sordu: Nonç'onak (ma) Paxurati Margaluri ğarğalaps i (vana) va ğarğalaps i yado mk'itxu.
He said to me ''Do you have a pencil?'': O, bana ''Bir kaleminiz var mı?'' dedi: Emuk (ma) ''K'alemi giğunan i?'' yado mk'itxu: O, bana ''Kaleminiz var mı?'' diye sordu.
He asked me if l had a pencil: O, bana bir kalemim olup olmadığını sordu: Emuk (ma) k'alemi giğun i (vana) va giğun i yado mk'itxu.
I said to her ''Can you swim well?'': Ben ona ''İyi yüzebilir misin?'' dedim: (Ma) emus ''K'ai gançviren i?'' mado p'k'itxi: Ben o’na ''İyi yüzebilir misin?'' diye sordum. (*Emus k'ai gançviren i yado k'itxes?: O’na iyi yüzebilir misin diye sordular.)
I asked her if she could swim well: Ben ona iyi yüzüp yüzemediğini sordum: (Ma) emus k'ai gançviren i (vana) va gançviren i mado p'k'itxi.
Nonchona said to her ''Will you write these letters tomorrow?'' : Nonçona o’na ''Bu mektupları yarın yazacak mısın?'' dedi: Nonç'onak emus ''Am mektubepe ç'umen ç'araginon i?'' yado k'itxu: Nonçona o’na ''Bu mektupları yarın yazacak mısın? '' diye sordu. (*Nonç'onas ç'umen am mektubepe ç'araginon i mado p'k'itxi: Nonçona’ya bu mektupları yarın yazacak mısın diye sordum.) (*Nonç'onas mektubepe doç'ari ma ptkvi: Nonçona’ya mektupları yaz dedim.)
Nonchona asked her if she would write those letters the next day: Nonçona ona o mektupları ertesi gün yazıp yazmayacağını sordu: Nonç'onak emus mektubepe gendğani ç'araginon i vana vaç'araginon i yado k'itxu.
Direct-Indirect Imperatives / Part 1: Dolaysız-Dolaylı Emir - 1.Bölüm
Nonchona told me to wait for him: Nonçona bana onu beklememi söyledi: Nonç'onak (ma) eya doçvi ya mi3'u.
Nonchona said to me open the door: Nonçona bana kapıyı aç dedi: Nonç'onak nek'na gomin3'k'i ya mi3'u (Nonçona kendisine kapıyı açmamı söyledi.).
Nonchona told me to open the door: Nonçona bana kapıyı açmamı söyledi: Nonç'onak nek'na gomin3'k'i ya mi3'u (Nonçona kendisine kapıyı açmamı söyledi.). (*Nonç'onak emus ''Nek'na (ko)gon3'k'i.'' yado emri oğodu: Nonçona o’na ''Kapıyı aç.'' diye emir verdi.).
She said to me ''Come here.'': O, bana ''Buraya gel'' dedi: Eya, (ma) ''Ak moxti'' ya mi3'u.
She told me to go there: O, bana oraya gitmemi söyledi: Eya, (ma) ek mendaxti ya mi3'u.
He said to me ''Be quiet'': O, bana ''Sessiz ol'' dedi: Emuk, (ma) ''Uxonaroni iqvi/dodgiti'' ya mi3'u.
He told me to be quiet: O, bana sessiz olmamı söyledi: Emuk (ma) noseri/uxonaroni iqvi/dodgiti ya mi3'u.
She said to me ''Wash your hands.'': O, bana ''Ellerini yıka'' dedi: Emuk (ma) ''Xe diboni'' ya mi3'u.
She told me to wash my hands: O, bana ellerimi yıkamamı söyledi: Emuk (ma) ''Xe diboni'' ya mi3'u.
He said to me ''Don't go.'': O, bana ''Gitme'' dedi: Emuk (ma) ''Mo ulu'' ya mi3'u.
He told me not to go: O, bana gitmememi söyledi: Emuk (ma) mo ulu ya mi3'u.
He said to me ''Don't come late.'': O, bana ''Geç gelme'' dedi: Emuk (ma) ''Mo mulu'' ya mi3'u.
He told me not to come late: O, bana geç gelmememi söyledi: Emuk (ma) ''Yano mo mulu'' mi3'u.
My mother said to him ''Please don't leave the gate open.'': Annem ona ''Lütfen kapıyı açık bırakma'' dedi: Nana çkimik emus ''Lutfen/Mu iqven nek'na gon3'k'imeri mo naşkume'' ya u3'u.
My mother told him not to leave the gate open: Annem ona kapıyı açık bırakmamasını söyledi: Nana çkimik emus nek'na gon3'k'imeri mo naşkume ya u3'u.
Direct-Indirect Imperatives / Part 2: Dolaysız-Dolaylı Emir - 2.Bölüm
Nonchona told me to wait for him: Nonçona bana onu beklememi söyledi: Nonç'onak (ma) eya doçvi ya mi3'u.
Nonchona said to me open the door: Nonçona bana kapıyı aç dedi: Nonç'onak nek'na gomin3'k'i ya mi3'u (Nonçona kendisine kapıyı açmamı söyledi.).
Nonchona told me to open the door: Nonçona bana kapıyı açmamı söyledi: Nonç'onak nek'na gomin3'k'i ya mi3'u (Nonçona kendisine kapıyı açmamı söyledi.).
She said to me ''Come here.'': O, bana ''Buraya gel'' dedi: Emuk (ma) ''Ak moxti'' ya mi3'u.
She told me to go there: O, bana oraya gitmemi söyledi: Emuk (ma) ek mendaxti ya mi3'u.
He said to me ''Be quiet'': O, bana ''Sessiz ol'' dedi: Emuk (ma) ''Noseri/Uxonaroni iqvi/dodgiti'' ya mi3'u.
He told me to be quiet: O, bana sessiz olmamı söyledi: Emuk (ma) noseri/uxonaroni iqvi/dodgiti ya mi3'u.
She said to me ''Wash your hands.'': O, bana ''Ellerini yıka'' dedi: Emuk (ma) ''Xe diboni'' ya mi3'u.
She told me to wash my hands: O, bana ellerimi yıkamamı söyledi: Emuk (ma) xe diboni ya mi3'u.
He said to me ''Don't go.'': O, bana ''Gitme'' dedi: Emuk (ma) ''Mo ulu'' ya mi3'u.
He told me not to go: O, bana gitmememi söyledi: Emuk (ma) mo ulu ya mi3'u.
He said to her ''Don't turn off the radio.'': O, ona ''Radyoyu kapatma'' dedi: Emuk emus ''Radio monk'ilup'' ya u3'u.
He told her not to turn off the radio: O, ona radyoyu kapatmamasını söyledi: Emuk emus radio monk'ilup ya u3'u.
He said to me ''Don't come late.'': O, bana ''Geç gelme'' dedi: Emuk (ma) ''Yano mo mulu'' ya mi3'u.
He told me not to come late: O, bana geç gelmememi söyledi: Emuk (ma) yano mo mulu ya mi3'u.
My mother said to him ''Please don't leave the gate open.'': Annem ona ''Lütfen kapıyı açık bırakma'' dedi: Nana çkimik emus ''Lutfen/Mu iqven nek'na gon3'k'imeri mo naşkumer'' ya u3'u.
My mother told him not to leave the gate open: Annem ona kapıyı açık bırakmamasını söyledi: Nana çkimik emus nek'na gon3'k'imeri mo naşkume ya u3'u.
Adverbs / Part 1: İngilizce zarflara (belirteç) toplu bakış - 1.Bölüm
Only: Sadece: Arxvala.
I eat apples in this room on Saturdays: Ben bu odada Cumartesi günleri elma yerim: Ma am odas Sabat'oniş dğa(le)pes uşkiri vimxor-Ma am odas Sabat'onis uşkiri vimxor.
Only I eat apples in this room on Saturdays: Cumartesi günleri bu odada sadece ben elma yerim: Sabat'oniş dğa(le)pes am odas arxvala ma uşkiri vimxor-Sabat'onis am odas arxvala ma uşkiri vimxor.
I only eat apples in this room on Saturdays: Cumartesi günleri bu odada ben elmayı sadece yerim (*Yani ben elmaları başka birşey yapmam. (Top gibi oynamam, pişirmem, satmam) sadece yerim): Sabat'oniş dğa(le)pes ma am odas uşkiri arxvala vimxor-Sabat'onis ma am odas uşkiri arxvala vimxor (*Yani burti steri va vister, va bgibup, va gamapçap) arxvala vimxor).
I eat only apples in this room on Saturdays: Ben bu odada Cumartesi günleri sadece elma yerim (Ayva, armut yemem, sadece elma yerim demektir): Ma am odas Sabat'oniş dğa(le)pes arxvala uşkiri vimxor-Ma am odas Sabat'onis arxvala uşkiri vimxor.
I eat apples only in this room on Saturdays: Ben Cumartesi günleri sadece bu odada elma yerim (Başka bir odada değil sadece bu odada yerim demektir.): Ma Sabat'oniş dğa(le)pes arxvala am odas uşkiri vimxor-Ma Sabat'onis arxvala am odas uşkiri vimxor.
I eat apples in this room only on Saturdays: Ben bu odada elmayı sadece Cumartesi günleri yerim (*Yani, Salı, Perşembe günleri yemem, sadece Cumartesi günleri yerim demektir.): Ma am odas uşkiri arxvala Sabat'oniş dğa(le)pes vimxor-Ma am odas arxvala Sabat'onis uşkiri vimxor.
Adverbs / Part 2: İngilizce zarflara (belirteç) toplu bakış - 2.Bölüm
Somewhere: Bir yer: Sotxani.
I saw your bag somewhere: Çantanızı bir yerde gördüm: Çanta tkvani ar sotxanis kobz'iri.
I left my bag somewhere: Çantamı bir yerde bıraktım: Çanta çkimi ar sotxanis komevaşkvi.
Anywhere: Herhangi bir yer: Sotxani.
Did you see my bag anywhere?: Çantamı herhangi bir yerde gördünüz mü?: Çanta çkimi soti koz'irit i?
Nowhere: Hiçbir yer: Çkar sotxani.
Where are you going?: Nereye gidiyorsunuz?: So ulut?
Nowhere: Hiçbir yere: Çkar soti-Soti var (*Su ulu?: Nereye gidiyorsun? – Soti var!: Hiçbir yere!).
Enough: Yeterli: Dobağine .
She didn’t run quickly enough: O, yeteri kadar çabuk koşmadı: Emuk na dubağun k'onari va onk'ap'u.
The house isn’t big enough: Ev, yeteri kadar büyük değildır: Oxori dobağine k'onari didi va ren.
Adverbs / Part 3: İngilizce zarflara (belirteç) toplu bakış - 3.Bölüm
Fairly/Rather: Az-çok / Oldukça: Ç'it'a/M3ika-Dido/ Dido.
This suitcase is fairly light, but that one is rather heavy: Bu bavul oldukça hafif, fakat şu epeyce ağır: Am bavuli dido 3ubuka ren mara aya dido monk'a ren.
Nonchona is fairly industrious, but Pakhurati is rather lazy: Nonçona oldukça çalışkandır, fakat Pakhurati epeyce tembeldır: Nonç'ona dido çalişkani/maxande ren mara Paxurati dido bunduri ren.
Nonchona did fairly well in his exam, but Pakhurati did rather badly: Sınavda Nonçona epeyce iyi yaptı, fakat Pakhurati'nin sınavı oldukça kötü geçti: Nonç'onas imtiani dido k'ai goluxteren mara Paxuratis dido p'at'i.
She is rather pretty: O, çok güzeldır: Eya, dido mskva ren.
That boy is rather clever: Şu çocuk pek akıllıdır: Am bere dido ç'k'uaneri/noseri ren.
I would rather go out than stay here: Burada kalmaktansa, dışarı çıksam daha iyi olur: Akoni doxunuşen gale gamaptana daha k'ai ren-Ak dodbgit'a şakis gale gamaptana daha k'ai ren.
Quite: Tam, oldukça: Tami, dido.
The glass is quite full: Bardak tamamen doludur: Bardaği (tam) yopşa ren.
The glass is quite empty: Bardak tamamen boştur: Bardaği (tam) boşi/upşu ren.
He is quite a good player: O, oldukça iyi bir oyuncudur: Eya, dido k'ai mastere ren.
That cheese is quite good: Şu peynir oldukça iyidir: Am qvali dido k'ai ren.
Adverbs / Part 4: İngilizce zarflara (belirteç) toplu bakış - 4.Bölüm
Too: De, da, gereğinden fazla: ..s/..s, dido.
Lazena will go tomorrow, I will go too: Lazena yarın gidecek. Ben de gideceğim: Lazena ç'umen nulun manti mendaptaminon-Lazena ç'umen mendaxtasunon manti mendaptaminon.
I play the piano and sing too: Ben piyano çalarım ve şarkı da söylerim: Ma piyanoti gelapçap, obiruti vibir.
This shirt is too big for me: Bu gömlek benim için çok büyüktür: Am porça çkimi şeni dido didi ren.
These shoes are too small for you: Bu ayakkabılar sizin için çok küçüktür: Am modvalupe tkvani şeni dido ç'it'a ren. (*Coğorik modvalu memixireren. Modvalu so meşut'alu belli va ren: Köpek ayakkabımı çalmış. Ayakkabımı nereye salladı belli değil.)
Adverbs / Part 5: İngilizce zarflara (belirteç) toplu bakış - 5.Bölüm
To used to
I used to play football when I was young: Ben gençken futbol oynardım: Ma ağanmordale vort'işi futboli vistert'i.
They used to live in Hopa: Onlar Hopa'da otururlardı: Entepe Xopas xet'es.
We used to walk to school together everyday: Biz hergün okula beraber yürürdük: Çkin k'arta ndğas mektebişa artot mendavulut'it.
She used to visit us every summer: O, bizi her yaz ziyaret ederdi: Emuk çkin k'arta monç'inoras/yazis momik'itxupt'es.
Her hair used to be black when she was young: Onun saçları gençken siyahtı: Ağanmordale t'uşi toma uça uğut'u- Ağanmordale t'uşi emus toma uça uğut'u.
Adverbs / Part 6: İngilizce zarflara (belirteç) toplu bakış - 6.Bölüm
To be used to: Alışık olmak
I am used to going to bed early: Ben erken yatmaya alışığım: Ma ordo oncirus oxomç'k'aperi vore.
He is used to wearing glasses: O, gözlük takmaya alışıktır: Emuk otole gedginus oxomç'k'aperi ren.
He is used to playing tennis with Ali: O, Ali ile tenis oynamaya alışıktır: Emuk Ali k'ala tenisi osteramus oxomç'k'aperi ren.
They are used to bad weather: Onlar kötü havaya alışıktırlar: Entepe p'at'i t'aronis oxomç'k'aperi renan.
I am not used to going to bed early: Ben erken yatmaya alışık değilim: Ma ordo oncirus oxomç'k'aperi va vore.
He is not used to cleaning the house: O, evi temizlemeye alışık değildir: Emuk oxori opağus oxomç'k'aperi va ren. (*Entepe oxoris va ikaçenan. Gale k'ai ipağet'es: Onlar evde duramıyorlar. Dışarıya iyi defoluyordu/Dışarda iyi paklanıyorlardı.)
They are not used to sleeping outdoors: Onlar dışarda uyumaya alışık değildirler: Entepe gale oncirus oxomç'k'aperi va renan.
I am not used to wearing sweaters: Ben kazak giymeye alışık değilim: Ma k'azaği dolokunus oxomç'k'aperi va vore.
Are you used to living in Hopa?: Hopa'da yaşamaya alışık mısın?: Xopas dodginus oxomç'k'aperi re i?
Are they used to coming home late?: Onlar eve geç gelmeye alışık değil midir?: Entepe oxorişa yano moxtimus oxomç'k'aperi va renan i?
Isn’t he used to wearing a tie?: O, kravat takmaya alışık değil midir?: Emuk k'ravati mek'idus oxomç'k'aperi va ren i?
Isn’t he used to living in a big city?: O, büyük şehirde yaşamaya alışık değil midir?: Emuk didi noğas dodginus oxomç'k'aperi va ren i?
Tag Questions / İngilizcede pekiştirme soruları
You go to school, don't you?: Siz okula gidiyorsunuz, değil mi?: Tkvan mektebişa ulut, eşo va ren i?
You don't go to school, do you?: Siz okula gitmiyorsunuz, öyle mi?: Tkvan mektebişa va ulut, eşo va ren i?
He has gone, hasn't he?: O gitti, değil mi?: Eya mendaxtu, eşo va ren i?
He hasn't gone, has he?: O gitmedi, öyle mi?: Eya va mendaxtu, eşo va ren i?
He went yesterday, didn't he?: O dün gitti, değil mi?: Eya ğoman mendaxtu, eşo va ren i?
He didn't go yesterday, did he?: O dün gitmedi, öyle mi?: Eya ğoman va mendaxtu, eşo va ren i?
Ali is a good boy, isn't he?: Ali iyi bir çocuktur, değil mi?: Ali (dido) k'ai bere ren, eşo va ren i?
You weren't in Hopa, were you?: Hopa'da değildin, öyle mi?: Xopas va rt'i, eşo va ren i/ho i?
Ali left for Hopa last night, didn't he?: Ali dün Hopa'ya gitmek üzere ayrıldı, değil mi?: Alik ğoman Xopaşa oxtimu şeni gzas kogamaxtu, eşo va ren i?
Your father is an engineer, isn't he?: Babanız bir mühendistir, değil mi?: Baba tkvani muendisi ren, eşo va ren i?
You haven't had your dinner yet, have you?: Yemeğinizi henüz yemediniz, öyle mi?: Tkvan a3'i şakis oç'k'omale va ç'k'omit/ç'k'omeret, eşo va ren i?
You don't know to swim, do you?: Siz yüzme bilmiyorsunuz, öyle mi?: Tkvan onçviru va giçkinan, eşo va ren i?
He is a painter, isn't he?: O, bir ressam, değil mi?: Eya, maxant'e/gemğare ren, eşo va ren i?
She is a beautiful girl, isn't she?: O güzel bir kız, değil mi?: Eya dido mskva bozo ren, eşo va ren i?
You saw Lazena yesterday, didn't you?: Siz dün Lazena’yı gördünüz, değil mi?: Tkvan ğoman Lazena koz'irit, eşo va ren i?
English Sentences / Part 1: Yapılarına Göre Cümleler - 1.Bölüm
I will write a letter to Lazena tomorrow: Ben yarın Lazena’ye bir mektup yazacağım: Ma ç'umen Lazenas mektubi p'ç'araminon-Ma ç'umen Lazenas ar kart'ali mevuç'araminon.
I went to Hopa and I saw Lazena: Hopa'ya gittim ve Lazena’yı gördüm: Xopaşa mendapti do Lazena kobz'iri.
I ate ice-cream but Lazena didn't eat: Ben dondurma yedim fakat Lazena yemedi: Ma qinişi p'ç'k'omi mara Lazenak va ç'k'omu.
I learned Lazish perfectly because I studied very hard: Lazca’yı mükemmel öğrendim çünkü çok çalıştım: Lazuri dido k'ai doviguri muşeni ki dido dovixandi.
My mother washed the vegatables then she cut them into little pieces: Annem sebzeleri yıkadı sonra küçük parçalara kesti: Nana çkimik lilvepe doçxu do ek'ule mç'ipe mç'ipe doç'k'iru.
I was drinking tea and Lazena was drinking coffee: Ben çay içiyordum ve Lazena kahve içiyordu: Ma çai pşupt'i, Lazenak k'ave şupt'u-Ma çai pşupt'işi Lazenak k'ave şupt'u (Ben çay içerken Lazena kahve içiyordu.).
I saw Ali yesterday but he didn't see me: Dün ben Ali’yi gördüm fakat o beni görmedi: Ğoman ma Ali kobz'iri mara muk va mz'iru.
That is the house which I want: Şu benim istediğim evdir: Aya mana minon oxori ren.
He was watching television when I came in: Ben içeri girdiğim zaman o, televizyon izliyordu: Ma doloxe kamaptişi emuk televizyonis menda3'k'edupt'u/oxo3art'u.
Ali couldn't go to England although he wanted very much: Ali çok istemesine rağmen İngiltere’ye gidemedi: Alis dido unt'u mara İngiltereşa va alu.
Adverb clauses (Zarf cümlecikleri)
English Sentences / Part 2: Yapılarına Göre Cümleler - 2.Bölüm
Noun Clauses (İsim Cümlecikleri)
I bought a book: Ben bir kitap satın aldım: Ma ketabi yepç'opi.
I bought what you wanted: Ne istedinse satın aldım: Muna gint'u (irixolo) kegiç'opi.
I bought whatever you wanted: Her ne istedinse satın aldım: Muna gint'u irixolo kegiç'opi.
Whoever visits our village doesn’t want to leave: Köyümüzü kim ziyaret etse ayrılmak istemez: Oput'e çkini mik z'irasna meşkvinu va unon-Oput'e çkini na z'iras meşkvinu va unon.
I know what it is to be young: Ben genç olmak nedir bilirim: Ma ağanmordaloba mu tkvala ren komiçkin.
But you don't know what it is to be old: Fakat, sen yaşlı olmak nedir bilmezsin: Mara, si oxçinu/obadu mu tkvala ren va giçkin. (*(Tabi), moro mu giçkit'u! (Tabi), ya ne zannediyordun!)
I couldn't understand why she left me: Onun beni neden terkettiğini anlayamadım: Emuk ma mot memaşku va miçkin (*Eya ma mot memişku va miçkin: O’nu bana niye bıraktığını bilmiyorum.) (*Berek xe va oxomişkumes: Çocuk elimi bırakmıyor.).
I don't know who broke the window: Camı kimin kırdığını bilmiyorum: Cami mik t'axu va miçkin.
He said that he was a carpenter: O, marangoz olduğunu söyledi: Emuk mamç'k'ade vore ya tku. (*Luqu giç'k'adup a3'i!: Tabi ne demezsin, lahanayı bir çırpıda önüne koyarım!)
Adjective clauses (Sıfat cümlecikleri)
Last night I saw the girl who loves my brother: Dün gece kardeşimi seven kızı gördüm: Ğomamci cuma çkimi na qorops k'ulani bz'iri (*Ğomamci cuma çkimik na qorops k'ulani bz'iri: Dün gece kardeşimin sevdiği kızı gördüm.).
The girl whom you met in our home is my cousin: Bizim evde tanıştığınız kız benim kuzenimdir: Çkini oxoris na içinit k'ulani eksale çkimi ren.
The flowers which you brought me were very beautiful: Bana getirdiğin çiçekler çok güzeldi: Ma na momiği pukirepe dido mskva t'u.
The book that I read was very interesting: Okuduğum kitap çok ilginçti: Na vik'itxi ketabi dido sefala t'u.
The boy whose eyes are green is Lazena’s brother: Yeşil gözlü çocuk Lazena’nın kardeşidir: Mjvari toloni bere Lazenaş cuma ren (Yeşil gözlü çocuk Ayşe’nin erkek kardeşidir)-Mjvari toloni bere Lazenaş da ren (Yeşil gözlü çocuk Ayşe’nin kız kardeşidir.) .
English Sentences / Part 3: Yapılarına Göre Cümleler - 3.Bölüm
Adverb Clauses (Zarf Cümlecikleri)
Place–Yer-Sotxani/Sva.
Time–Zaman-Ora.
Manner–Durum-Xali.
Reason–Neden-Sebebi.
Comparison–Karşılaştırma-Ok'odginu.
Purpose–Amaç-Zori/Noğira.
Result–Sonuç-Çodina.
Concession–Zıtlık-Tersoba.
Condition-Şart-Gonk'vatu.
Place–Yer-Sotxani/Sva.
She didn't remember where she put her bag: O, çantasını nereye koyduğunu hatırlamadı: Emuk çanta muşi so na dodgu va gvaşinu (*Emus çanta muşi so na dodgu va uçkin: O, çantasını nereye koyduğunu bilmiyor.).
I like to live in the country wherever I go: Ben nereye gitsem kırda yaşamayı severim: Ma so na vida dginales mjvarepunaş ekoni dodginu k'ai mi3'onun.
Time–Zaman-Ora.
I was coming while you were going: Sen gidiyorken ben geliyordum: Si nit'işi/ulut'işi ma movulut'i.
Whenever it snows we play snow ball: Ne zaman kar yağsa biz kartopu oynarız: Mundes mtviri domtvasna çkin burtişi vistert.
Will you watch television after you finish your work?: İşinizi bitirdikten sonra televizyon izleyecek misiniz?: Dulya doçodinatşi televizyonis menda3'k'edaginonan i? (*Dulya dogaçodanşi televizyonis menda3'k'edaginonan i?: İşiniz bittikten sonra televizyon seyredecek misiniz?)
We must wait until the rain stops: Yağmur duruncaya kadar beklemeliyiz: Mç'ima gontanut'aşa/(gontana şakis) oçvaluşi voret. (*Berepe gale oçvalu unon: Çocukları dışarıda beklemek lazım.) (*Berepe gale oçvaluşi voret: Çocukları dışarıda beklememiz lazım.) (*Berepe gale çumenan: Çocukları dışarıda bekliyorlar.) (*Berepek gale çumenan: Çocuklar dışarıda bekliyorlar.)
Ali fell in love as soon as he saw Lazena: Ali, Lazena’yı görür görmez aşık oldu: Alik, Lazena(s) na z'iru steri (emedeni) dvaqoropu. (*Alik, Lazenas dvaqoropu: Ali, Lazena’ya aşık oldu.) (*Alik, na z'iru steri (emedeni) Lazenas dvaqoropu: Ali, görür görmez Lazena’ya aşık oldu.) (*Ali na z'iru steri Lazenas emedeni meraba ya u3'u: Ali’yi görür görmez Lazena’ya hemen merhaba dedi.) (*Ali na z'iru steri Lazena va az'iru: Ali’yi gördüğü/bulduğu gibi Lazena’yı göremedi/bulamadı.) (*Alik na z'iru steri Lazenas va az'iru: Ali’nin gördüğü/bulduğu gibi Lazena göremedi/bulamadı.)
You haven't change since I met you in Hopa: Hopa’da size rastladığımdan beri değişmemişsiniz: Xopas na memagi dğaşen doni mutu va iktireret.
English Sentences / Part 4: Yapılarına Göre Cümleler - 4.Bölüm
Manner–Durum-Xali.
You may cook the meal as you like it: Yemeği beğendiğiniz gibi yapabilirsiniz: Oç'k'omale na ginonan steri doqvit/(dogaxvenenan).
He acted as if he remembered me: O, beni hatırlamış gibi davrandı: Emuk ma na miçinopt'u steri miğarğalu.
She was afraid of my cat as though it was a tiger: O, benim kedimden sanki bir kaplanmış gibi korktu: Emuk k'at'u çkimişen eşo aşkurinu ki, giçkin ki k'at'u çkimi k'ap'lani t'u-Emuk k'at'u çkimişen sanki k'ap'lani na rt'u steri aşkurinu. (*A3'i mup'a! Sanki mutxani uçkin!: Sevsinler!/Sanki bir şey! Sanki bir şey biliyor!) (*Mu iqven pencereşen na mendap'3'k'edaten!: Ne olur (sanki) pencereden bakmamla!) (*Ma mup'a! Ma mu monç'elun! Emus p'ici mo meçapt'uk'on: Ben ne yapayım! Bana ne! Yüz vermeseydi ona!
Reason–Neden-Sebebi.
I need a rest because I feel ill: İstirahat etmem gerek çünki kendimi hasta hissediyorum: Zabuni vore do ar ç'it'a ti komovistibina.
You must take your umbrella with you as it is raining: Yağmur yağdığı için şemsiyeni almalısın: Mç'ima mç'ips, şemsiye kezdi (Yağmur yağıyor, şemsiyeni al)-Mç'ima mç'ips, şemsiye yezdimuşi re.
Comparison–Karşılaştırma-Ok'odginu.
I can't run as fast as you run: Ben senin koştuğun kadar hızlı koşamam: Ma skani steri manişa va mank'ap'inen.
Nothing can be so comfortable as being at home: Hiçbir şey evde olmak kadar rahat olamaz: Oxori skanişi raxotoba mutus va uğun/(va ucgins).
Purpose–Amaç-Zori/Noğira.
The gardener watered the garden everyday so that, greenbeans grew quickly: Taze fasulyeler çabuk büyüsün diye bahçevan hergün bahçeyi suladı: *Baxçivanik k'arta ndğas ordo irdas yado lobiabes 3'k'ari gobu (*Baxçivanis k'arta ndğas ordo irdas yado lobiapes 3'k'ari gubapes: Bahçıvana her gün çabuk büyüsünler diye fasülyelere su döktürdüler). (*Baxçivanis ont'ules 3'k'ari va gvaben: Bahçıvan, tarlaya su dökemez.) (*K'oçis 3'k'ari gobes: Adama su döktüler.) (*3'k'ari gemibi: Bana su dök.) (*K'uk'umas na rt'u 3'k'ari ont'ules meqores: Gügümdeki suyu bahçeye savurdular/boşalttılar.)
I hide the key in order that nobody could open the door: Hiç kimse kapıyı açmasın diye anahtarı sakladım: Mitik nek'na va gon3'k'as mado k'ila dopşinaxi. (*Mitis nek'na va gvan3'k'as mado k'ila dopşinaxi: Kimseye kapıyı açamasın diye anahtarı sakladım.) (*Emus mitik nek'na mo gon3'k'ip't'as ma ptkvi: O’na kimse kapıyı açmasın dedim.)
Result–Sonuç-Çodina.
This city is so beautiful that I don't want to leave it: Bu şehir o kadar güzel ki ayrılmak istemiyorum: Am noğa ek'o mskva ren ki, goktinu/meşkvinu va minon.
She has such a lovely baby that everybody likes him: O kadar güzel bir bebeği var ki, herkes onu seviyor: Ek'o mskva bere uqonun ki, irik emus qorops.
Concession–Zıtlık-Tersoba.
Although he ran to the station, he couldn't catch the train: İstasyona koşmasına rağmen trene yetişemedi: İstasyonişa unk'aputina trenis va naç'işinu.
Condition-Şart-Gonk'vatu.
If I go to Ankara I will call you: Eğer Ankara'ya gidersem size telefon edeceğim: Egere Ankaraşa mendamaluna tkvan telefoni gogin3'k'aminon.
If he came early, he would see Lazena: Eğer o, erken gelseydi Lazena’yı görecekti: Egere eya ordo moxtat'uk'onna Lazena z'irasunt'u.
If you hadn't left early, you would have learnt the result of the match: Eğer erken ayrılmamış olsaydın, maçın sonucunu öğrenmiş olacaktın: Egere ordo va gamaxteret'ik'onna/va ideret'ik'onna maçişi çodina kodigurapt'i/kognapt'i/koxo3'onapt'i. (*Artikati va oxo3'ones: Birbirlerini anlamadılar onlar.) (*Artikati va oxva3'ones: Birbirlerini anlayamadılar.)

İngilizce-Türkçe cümlelerin kaynağı: www.limasollunaci.com

 
© 2011 kolkhoba.org